Bu hikayeye başlama tarihinizi yazar mısınız?
Haydi başlayalım!
Her şey hastaneye her zamanki testlerimi yaptırmak için gittiğimde olmuştu.
Tam anlamıyla kocaman bir gerçeğin ortasında tıkılıp kalmıştım. Devasa bir kapsüldeki denek gibi oturmuş bana ne yapacaklarını algılamaya çalışıyordum. Kapsülün içinde tek sahtelik bendim sanki. Bir odada sadece benim hastalığımın bahsi geçiyordu. Herkes sanki kendi hastalığıymış gibi beni konuşturmuyor; çözüm bulduklarını sanıyorlardı. Sabrımın son damlasına kadar onları dinlemeye ant içmiştim. Çünkü tüm hastalık bendeydi. Kendimi sorgulamam gerekti. Acı bir gerçekti ki bütün suç benimdi. Kendime iyi bakmıyor, yemek yemiyor, uyumuyordum. Kendimi beni umursamayan ailem uğruna harap etmiştim. Tüm suç bendeydi. Gittikçe çöken vücudum, mavi gözlerimin altını süsleyen morluklarım ve vücudumun her ay belli yerlerinde beliren yaralarım artık bir doktora gitmemi haykırıyor gibiydi. Evet işte bütün sorun benmişim!
Gözlerimi yumdum, ölümü düşündüm. Heyecan verici olmalıydı. Bembeyaz bir ışık göreceğim sonra bir girdapta sürükleneceğim. Sonra polislerin insanları sorguladığı gibi Allah da beni sorgulayacak. Gözlerimi bir anda açtım. Doktor ile pazarlık yaparcasına konuşan ebeveynlerime gülümsedim. Uğraşıyorlardı. Ölmemi istemiyorlardı. Ne kadar tuhaftı; ölümü bana sunan yaratıcıya bir engel gibilerdi adeta. Onların susmaması üzerine yerimden kalkıp arkamdan bağıran annemi umursamadan hızlıca bahçeye yürümeye başladım. Tamam ölmemi istemiyorlardı ama bu tavırlar oldukça yaralayıcıydı. Ben hastaydım. Bunu değiştiremezlerdi. Doktor kaderimi geriye alıp hasta olmamamı sağlayamazdı. Onlarınki oldukça ütopik bir bakış açısıydı. Bana kimse sormuyordu yaşamak istiyor musun diye.
Gözlerimi sıkıca yumdum. Sanırım hastalığım beni oldukça yorgunlaştırarak bitirecekti. Yatalak olmak istemiyordum. Doktorun dediğine göre son evrelerdeydim. Ama iyileşme şansım vardı. Bu son cümleyi kurarken mutsuzdum. Zorlanmak istemiyordum. Yavaş yavaş ölmek istiyordum. Dirayetli biri de değildim ama cesaretim aşırı derecede tavan yapmıştı.
"Acı hissedilmeyi talep eder."
Zamanımın azaldığını hissediyordum. Gülümsedim, karşıdan telaşla gelen annemle babama bakmayı reddedip aksi yönde yürümeye başladım. Annem, hızlı adımlarla bana yetişti. Kolumu olağan gücüyle sıkıp beni kendine çevirdi. Acıyla kıvrandım, sanki her yerime iğne batırılıyordu. Ani bir hızla elini kolumdan çeken annem telaşla beni tuttu. Çünkü tutmasa şu an yerde olabilirdim. Şuurumun arada kaybolduğunu ve oluk oluk zihnimin yerlere döküldüğünü hissediyordum. Hızla annemi ittim. Çünkü yeterince yorulmuştum. Bunca yıl nefretini üzerime sıçratan bir annem ve onun nefretinin kurbanı olup beni de kurban etmeye çalışan bir babam vardı. Ölmemi istemeyenler çoktan öldürmüştü beni. Ondan bu kadar rahatlardı. Annem o kadar rahattı ki ona imreniyordum. Ölecektim ve o sevmediği bir adamdan olan kızının ölümünü bütün soğukkanlılığı ile izleyecekti. Belki yalandan ağlayan insanlara "yasta olan anne" imajını çizip bu esnada işten aldığı izinleri spor salonlarında veya cilt bakım merkezlerinde öldürecekti.
Babam, babam pişmanlık duyacaktı. Buna adımın Belfü olduğu kadar emindim. Evi terk ederdi, belki benim varlığıma dahi katlanamadığı eve ve karısına hoşça kal deme cesaretini gösterirdi. Hızla ittiğim annem babama son anda tutunmuş babam tarafından güzelce eski konumuna geçmişti. Hırsla kenarda duran çöp kovasını hedef olarak seçmiştim. Hızla kovaya tekmeyi savurduğumda bahçedeki herkesin bakışları bize döndü.
" Deliriyorum! Nefesim kesiliyor sayenizde." nefesimi dışarı verdim.
Koşmaya başladım ,koştukça sonsuzluğa yaklaşıyordum. Beyaz ışığın beni içine çektiğini hissettikçe heyecanla kendimi geriye doğru attım. Kolayca ölmeyecektim. Kahkahalarım ağlamalarıma karışıyordu. Kendimi bir parkın ortasında kahkaha atarken görmeyi beklemiyordum. Ağaca yasladım başımı. Kahkaham parkın her tarafına dağılıyor ve insanların şaşkın bakışlarına ev sahipliği yapıyordu. Koyu kahverengi saçlarım bir matmazel edası ile arkadan sıkıca topluydu. Canımın acısını hissetmemeyi ümit ederek tokayı saçımdan büyük bir hırsla attım. Gözlerimin içinde biriken damlalar serbest kalırken yüzümdeki gülümseme kendini gittikçe aşıyordu. Sırtımı yasladığım ağaçtan kendimi çekerek sarsılmadan ayağa kalktım. Çantamın içindeki telefonun bilmem kaçıncı kez çaldığını hesaplayamaz halde gelen aramayı yanıtladım. Bir hıçkırık sesi duyuldu. Sonra o hıçkırık sesi suyu bulmuş bir bedevi gibi sevinçli bir kadının sesine dönüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B E L F Ü | FİNAL YAPTI.
General Fiction''Yan yana ölmüşüz, yan yana gömülmüşüz, yan yana yanıp kül olmuşuz ,sen yanımdaki odada ruhunu teslim etmişsin bulutlara.'' '' "Bu bacaklarım sadece sana koştu, bu eller bir senin ellerini tuttu ve bu gözler bir seni gördü kartal." Sen her ettiğim...