Birbirine karışan seslerin ve karmaşanın yarattığı rahatsız edici havayı hissederek sınıfta tek başıma uyanıyorum. Tahtanın üzerindeki saate baktığımda zilin henüz çaldığını görüyorum. Hala uyku sersemi bir halde masanın üzerindeki kitaplarımı toplayıp sıramdan kalkıyorum.
Beynimin üzerinde bulut gibi gezinen sakin sarhoşluk ve okulun içindeki histerik garip uğultu üzerime sinmiş bir şekilde dışarıya çıkarken kendimce sabahki bütün olanların hayal olduğunu düşünmeye başlıyorum. Uyuşmuş olan hafızam ve vücudumun beni yanılttığını düşünecekken bütün kalabalığın arkasında okulun ormana yakın olan köşesinde onu, bana bakarken görüyorum. Sanki bir saniyeliğine zaman duruyor, önümdeki öğrenci sürüsünün hızlı ve karmaşık adımları hepsi aynı senkrona ininceye kadar yavaşlayıp havada süzülen birer kuşa dönüşüyor. Onu elleri önünde birleşmiş, başı hafif aşağı eğik fakat buradan bile fark edebildiğim vahşi sayılabilecek kırmızı gözleriyle bana bakarken gördüğümde zihnimdeki sis bulutu, onunla geçirdiğim zamanla boğulup birbirine karışıyor. Bir saniyeliğine süren zaman kayması sona erdiğinde beynim eski bir anıyı anımsar gibi sabahki beni yokluyor. Onu ormanda perişan halde görüşümü, yaprakların arasına karışmış bedenini ve gözyaşlarının çığlığıyla soğuk olan havayı daha da soğuttuğu o garip ânı...
Saatler önce yaşamış olmama rağmen sanki ben yaşamamışım gibi hissetmeye başlıyorum. Kendim gibi gelmiyorum. Sıradanlık benim için baki. Garip olan tek yanım on yedi yıldır kendimce olunandan normal olarak yaşamım. Bana göre yeni olan bu his kötü hissetmeme neden olsa da duygularım başka bir yoldan devreye giriyor. Kafamın içimde saniyesinde oluşup güçlenemeden yıkılan bu yabancı duvar sabahki yaşadıklarım için normal hissetmeye zorluyor zihnimi. Herkesin duyumsamış olduğu bu var olan garipsenmeyi benim için olası kılıyor. Kırmızı gözlerine bakmayı sürdürürken yeni yeni hissetmeye başladığım bu yabancı duyguyu düşüncelerimin arkasına gönderiyorum. Kafamın içinde akışkan bir şekilde yayılan bu duyguyu olduğum andan daha da uzaklaştırıyorum. O halen gözlerini olduğum taraftan indirmezken onun yerine ben yapıyorum. Yere indirdiğim kafamla gözlerinin radarından kurtulup kenarları kirlenmiş olan vanslarımı incelerken buluyorum. Görüş alanıma giren pembe botları fark ettiğimde gerçeklik tekrar olması gereken boyutunu kıvrılıyor. Kafamı kaldırdığımda kalabalığın yoğunluğundan uzak durmaya çalışıp yanıma kadar giren Elçin'in endişeli suratıyla buluşuyorum. Geldiği gibi kolumdan hafifçe tutup beni artan okul çıkışı kalabalığının içinden kaldırıma çekiyor.
"Kalabalığın arasından seni çok zor fark ettim. Niye burada beklemedin ki?" diyor telaşlı ses tonuyla.
Hala bana baktığını hissettiğim bir çift kızarmış gözü tekrar kontrol etme isteği gelse de ondan daha çok tercih ettiğim, üzerine güneş ışığı karışmış mavi gözlere odaklanıyorum. "Birini gördüğümü sandım." diyebiliyorum yalnızca gerçekliği yok saymaya çalışarak. Yüzünü şimdi tam olarak incelediğimde onun da normalden daha yorgun göründüğünü fark ediyorum.
"Sende mi yorgunsun? Bugün derslerin hepsi çok sıkıcıydı." diyorum mavi irisinin etrafını çevreleyen lacivert tonlarındaki halkanın içerisine girmeye çalışarak. Gözleri bir an benimkilerden kaybolup tekrar eski yerlerine döndüklerinde kendini gülümsemek için zorlayan mimik kasları yeniden kendileri oluyorlar. Çok fazla olmasa da gülümsüyor olduğunu gördüğümde içimi ısıtan sıcak katran yeniden kaynamaya başlıyor.
"Gerçekten çok yorucuydu. Sabahki halime göre ben bile bitmiş durumdayım. Migren ilaçlarımı da içmeyi unutmuşum. O yüzden acilen eve gitmem lazım." diyor hala gülümsemek için kendini biraz da olsa zorlarken iki parmağıyla anlına dokunurken.
Bu halde tek başına gidiyor olması içimi rahatsız etmeye başlıyorken "Seni eve bırakmamı ister misin?" diyorum yolda daha kötü olabilme ihtimaline karşı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
uyumsuz ruhlar
Teen Fiction"Uyuyamayacağım, biliyorum. Ama bir süre sonra bilincim yavaşlayacak ve bedenim, uyku ile uyanıklık arasındaki rem akışının ortasında, boynuna bağlı tek düğümlü bir ilmik ipinin ucunda süzülmeye başlayacak."