başlangıç

652 27 8
                                    

Yine görmüştüm. Aynı kabusu birbirini tekrar eden bütün gecelerde görüyordum: Kendine ait olduğunu düşündüğüm küçük, kazılmış mezarının içine girmek yerine yanında uzanmış halde duran ölmüş bir kız. Dudakları sanki iki saniye önce kıpırdamışcasına pespembe ve aralıklı... Göz kapakları ise sonuna kadar açık ve topraktan da koyu kahve gözleriyle beni izliyor. Ölüymüş gibi gelmiyor hiçbir zaman. Uyuyormuş gibi daha çok. Asla harekette bulunmuyor yalnızca gözleriyle vücudumu takip ediyor. Dudakları hareketlenmese de bir şekilde her gece olduğu gibi ismimi onun sayıkladığını hissedebiliyorum. Narin yumuşak duraklı sesiyle "Alaz" "Alaz" "Alaz" diye yalnızca ismimi fısıldıyor. Ne yapmamı istediğini veya ne yapmam gerektiğini söylemiyor. Yalnızca ismimi fısıldıyor. Buna rağmen her gece mezarının içine girmek istediğini düşünüyorum. Ona yardım etmek için yavaşça yanına yaklaşıp soğuk olduğunu tahmin ettiğim ama aksine canlıymış gibi sıcacık olan tenine dokunup, belinden vücudunu kavramaya çalışıyorum her defasında. Ve küçük, solgun bedenini yavaşça kendine ait olduğunu düşündüğüm mezarın içine itmeye başlıyorum. Tam bir milim kala mezarın içine girecekken aniden gözlerini şok olmuşcasına açıp, parmaklarıyla sağ bileğimi öyle kuvvetli kavrıyor ki birlikte mezarın içine düşmeye başlıyoruz. Sonu görünmeyen ebedi karanlığa... Fakat o düşüş anı sürekli başa saran bozuk bir pikap gibi zemine ulaşamadan her seferinde kan ter içinde uyandığım an oluyor. Her gece vücudumdan koparamadığım bir uzvummuşcasına beni uykumdan uyandıran uykularımın katili bu kabustan uzun süredir kurtulamıyorum. Her gün etkisi daha da artıyor ve her defasında daha gerçekçi oluyor sanki. Hani olur ya bir sigara yakarsınız kokusu kıyafetleriniz arasından bedeninize siner, iğrençtir; ardından bir tane daha yakarsınız onun kokusu da siner sonra bir tane daha bir daha derken saçınız, parmak uçlarınız, vücudunuz çok kötü kokar. Tek çözümünüz duş almak olur. İşte bu kabuslar da her görüşümde ruhuma siniyor fakat sigara dumanı gibi onu yıkayıp kurtulacağım hiçbir çözüm yoluna sahip değilim. Tekrardan da uyuyamıyorum. Tek çarem sabaha kadar uyumadan beklemek oluyor. İşte yine birbiri çevresinde ardalanmış aynı gecelerden birinin ortasındayım. Hava soğuk, bedenim ise yorganın altında olması gerektiğinden bile daha sıcak. Hava düne göre biraz daha rüzgarlı. Yatağımın karşısında duran odamdaki tek cama evimizin hemen yanındaki büyük ağacın ince dalları çarpıyor. Ortaya çıkan ses beni her seferinde sinir etse de varlığı bana rüyadan kurtulduğumu belgeliyormuş gibi hissettiriyor. Yan tarafımdaki masaüstü saate baktığımda yine çok az uyuduğumu fark ediyorum. Fakat dokunmasam bile gözaltlarımın şişkinliği de fiziken bunu kanıtlıyor. Birçok gece gibi canım su istemese bile su almak için bedenimin şeklini almış olan yataktan, yorganı üzerimden çekerek kalkıyorum. Benden daha yaşlı olan tahta merdivenlerden sessizce inmeye başlıyorum. Çeşmeden doldurduğum bir bardak sudan iki yudum alıp tekrar lavaboya döküyorum. Geldiğim yoldan tekrar odama dönerken tahta merdivenlerin bitimine son bir basamak kala kapı kilidinin dönme sesini işitiyorum. Bakmak için merdiven korkuluklarından aşağı sarkmasam bile babamın geldiğini anlıyorum. Evde iki kişi olunca nüfus sayımı için kafa yormaya hiç gerek kalmıyor. Fakat birçok kez olduğu gibi bu sefer de tek değil. Yanında tamamen simsiyah giyinmiş, göz kapaklarının her yerini de komple siyaha boyamış, saçları küt kesim omuzlarına kadar inen ve yanakları dahil yüzünün onlarca yerinde pricingi olan bir kadınla içeriye giriyor. Kadın bu mesafeden, uzakta bile o kadar ürkütücü ki yanı başımda olsa nasıl hissettireceğini merak ediyorum. Her ikisininde alkolden dolayı ağır aksak yürüdüklerini seçebilsem de kadının yalnızca alkol almamış olduğunu parmaklarının arasında duran, çok az kalmış olsa da, esrar olduğunu tahmin ettiğim tütününden anlayabiliyorum. Daha fazla orada durup fark edilmemek için kendimi korkuluklardan yukarıya çekip odama dönüyorum. Kapıyı kilitleyip tekrar yorganın içine geçiyorum. Ne yaparsam yapayım uyuyamıyorum. Bu konuda vücudum iki yıldır sabit fikrinde baki. Aşağıdan gelen kıkırdamaları duymayı yok sayarak oturur pozisyonda yüzüme ay ışığı vuran penceremden gökyüzünü izlemeye başlıyorum. Bu kabuslar ne zaman bitecek? O kadar uzun zamandır görüyorum ki sonsuza dek sürecekmiş gibi geliyor.

Her seferinde kızın parmaklarıyla kelepçe gibi sardığı sağ bileğime dokunuyorum. İnkar etsem de o küçük kızı tanıyorum. O küçük kız altı yıl önce hayatını kaybetmiş olan annem. Onun yaklaşık sekiz yaşındaki hali ama yinede o. Her gün yanımda taşıdığım fotoğraf albümünü çantamdan çıkarıyorum. Onu rüyamda gördüğüm hali albümün ilk sayfasındaki fotoğrafı. Dizinin altına kadar inen beyaz elbisesiyle gülümsemekten çok somurtuyor gibi bir mimikte. Fotoğraftaki yüzüne dokunarak istisnasız her gün yaptığım gibi sayfaları tek tek çevirmeye başlıyorum. Bütün albüm annemin resimleriyle kaplı. Kendi çabamla onu, sayfaların arasında hafızam için yaşatıyorum. İlk sayfaya yeniden dönüp kadrajdan bana doğru bakan gözleriyle göz bebeklerimiz birleştiğinde tekrar sağ bileğimdeki soğuk boşluğa dokunuyorum. Parmaklar tabi ki de yok ama her an o küçük, ölmüş kıza ait olan güçlü bir kuvvet beni karanlığın içine sürükleyecekmiş gibi hissediyorum. Başımı tekrar yastığıma gömüyor ve kabusu kafamdan kaçırmak için dalların cama vurma tıkırtısını saymaya başlıyorum her gece olduğu gibi. Uyuyamayacağım, biliyorum. Ama bir süre sonra bilincim yavaşlayacak  ve bedenim, uyku ile uyanıklık arasındaki rem akışının ortasında, boynuna bağlı tek düğümlü bir ilmik ipinin ucunda süzülmeye başlayacak.

uyumsuz ruhlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin