Hayatı boyunca hiçbir zaman şansı art arda yaver gitmemişti Jimin'in. O yüzden şu an o kadar şaşkındı ki! Nasıl oldu da bu kadar şanslı oldum diye düşünmeden alıkoyamıyordu kendisini. Ya da kimlere iyilik yapmıştı da karşılığını alıyordu?
Çok sevdiği, örnek aldığı modacı karşısında durmuş belki de rüyalarında duyabileceği o cümleyi kurmuştu. "Yanımda çalışmak ister misin?"
Ve abartısız bir dakikadır tutuklu kalmıştı. Lisedeyken 'asla modacı olamazsın', 'senin yaptıklarını kim giyer?' diyerek onunla dalga geçen insanlar geldi gözünün önüne. O insanlar yüzünden geçirdiği zor günler, ağladığı zamanlar...Bunlardan birisi de babasıydı. Başarılı olma hırsı en çok da ona bir şeyler kanıtlamak istediği için vardı. Karşısına geçip 'bak, başardım' dediği günün hayaliyle kavruluyordu. Babasını eskisi kadar umursamıyordu aslında. Hatta çoğu zaman işine çok odaklandığı için babası aklına gelmezdi bile. Kim bilir üçüncü karısıyla hangi şehirde neler yapıyordu?
Modacı adam gülerek oturduğu deri koltuktan kalkıp tam önünde durunca gerçekliğe döndüğünü anladı ama hâlâ inanamıyordu. Adamın siyah gömleğindeki beyaz desenlerle bakıştı bir süre. Sonra kafasını kaldırdı.
Yakından bakınca fazla karizmatik duran bay Nakamoto elini Jimin'in yanağına yerleştirince Jimin gözlerini büyüttü. Asla böyle ten temasında bulunmamışlardı. En fazla yaptığı tasarımı detaylandırarak anlatırken yanında dururdu, o kadardı. Şaşkınlığı iki kat artarken sorgulayıcı bakışlar atıyordu.
"Eğer kabul edersen, çok daha fazla şeye sahip olursun."
Bakışlarında belki de şu zamana kadar görmediği bir ifade vardı ve bu ürkmesine neden olurken hâlâ neden geri çekilmediğini sorguluyordu. Doğrusu, şok halindeyken beyni tüm yetkisini yitiriyordu. Böyle anlarda kaskatı kesilirdi.
Üstelik duyduğu cümleden ne anlam çıkarması gerektiğini bilmiyordu. Umuyordu ki Japoncası yetmediği için yanlış şeyler duyuyordu.
"Odama girdiğin ilk günden beri ilgimi çektin Jimin." Gözlerine derin ve yüklü anlamlarla bakan adamın dediklerine bir adım geri çekilerek tepkisini koymaya başladı. Tamam, bu cümlesi Jimin'i kendine getirmeye yetmişti.
Adam yanağındaki eli indirmeyince Jimin kolundan tutarak aşağı indirdi. "Sınırlarınızı aşmayın." Sonunda konuşabildiği için kendisiyle gurur duyuyordu. Üst üste iki kere, farklı nedenler yüzünden şaşırmak dengesini bozmuştu.
"Özür dilerim. Seni ürkütmek istemiyorum. Sadece, teklifimi düşünmeni istiyorum. Hem işin olacak, hem de-"
Kaşlarını çattı Jimin. "Hem de ne?"
Adamın yüzünde önceden olsa belki de samimi bulacağı ama şu an nedense imalarla dolu olduğunu gördüğü gülümseme oluştu. "Hem de belki deneyebiliriz?"
Jimin duyduklarına inanmak istemedi. Şunca zamandır, iyimser, yardım sever,
tatlı olduğunu düşündüğü, tasarımlarına yaptığı yorumlarla samimiyetine inandığı favori modacısının ilgisini çekmişti? Ona iyi bir gözle bakarken, onun amacının farklı olması... Bu bir kâbus olmalı diye düşündü. Hayır, böyle hayal etmemişti."Bay Nakamoto-" diye başlayacaktı ama durdu son anda. Aklına bir şey takıldı. Diyeceklerini yutup, onun yerine sakin bir şekilde sorusunu sordu. "Peki kabul etmezsem ne olur?"
Adamın yüzündeki gülümseme kayboldu. Daha ciddi duruyordu. Buna karşın başını dik tuttu. Tamam, herkes herkesten hoşlanabilirdi, yapacak bir şeyi yoktu ama Jimin'in ona duyduğu hayranlık yalnızca çalışmalarından ibaretti. Tarzını seviyordu, defilelerindeki her bir parçaya ayrı ayrı imrenerek bakıyordu. Bu kadardı. Ne bir hoşlantı, ne de sevgi vardı içinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love among us •jikook
FanfictionJungkook ünlü bir Twitch yayıncısıdır ve Among Us adlı oyunu oynamak üzere binlerce insanın katıldığı bir canlı yayın açar.