b e ş

6.9K 851 950
                                    

15 gün sonra

Jimin bir yandan telefonundan konumu atılan evin yoluna bakarken bir yandan da kırmızı ışıkta bekliyordu. Navigasyona göre sağa kırınca gideceği yere varacaktı.

Bugün günlerden perşembeydi. Saat akşam altıya geliyordu. Hava ne çok sıcak ne de çok soğuktu. Böyle havalar Jimin'in her zaman favorisi olmuştu. Yeşil ışığın yanmasıyla direksiyonu sağa kırdı.

Japonya'dan döneli yalnızca bir gün olmuştu. Oradaki tüm işlerini halledip, artık tamamiyle kendi ülkesine dönmenin mutluluğunu yaşıyordu. Yollarını bile özlemiş olduğunu söyleseydi, fazla abartmazdı değil mi?

Yaşadığı o kötü olaydan sonra neyse ki aklında kurguladığı gibi kötü olaylar gelmemişti başına. Hatta bir yandan işlerini hallederken, diğer yandan görmediği yerleri gezme fırsatı bile olmuştu. Belki de Japonya'da bulunduğu süre boyunca geçirdiği en keyifli iki haftaydı.

Verilen adrese vardığında etrafı süzdü. İş binalarının hâkim olduğu bu yere daha önce geldiğini hatırlamıyordu. Adresi verilen yer Namjoon'un ofisiydi. Şimdiye kadar bildiği tek şey buydu.

Arabasından inmeden önce dikiz aynasından yansımasına baktı. Dayanamayıp makyaj yapmıştı. Seviyordu kendisiyle ilgilenmeyi. Üst kirpik dibinde laciverte yakın parlak bir far hafifçe dağıtılmıştı. Dudaklarındaki pembelik alt dudağındaki piercingin altından belli oluyordu. Yanaklarında da çok az allık vardı.

Kıyafetine gelecek olursak...Üstünde beyaz, saten bir bluz vardı. Bluzun iki düğmesini açmıştı ve bu boynundaki gümüş kolyenin beyaz teninin üzerinde parlamasına neden olmuştu. Altındaysa bacaklarına yapışan siyah kot pantolonu, tüm hatlarını belli ediyordu. Kombinini yine siyah olan botları ile tamamlamıştı.

İtiraf etmek gerekirse kendisini daha fazla kabullenmeye başlıyordu. Zaten kabul etmişti yanlış anlaşılmasın. Sadece daha özgür hissediyordu. İnsanlara kendi tasarımlarını sunmadan önce, kendi tarzını göstermek, binevi 'ben buyum, ister beğenin ister beğenmeyin' demek istiyordu. Sonuçta artık çok kişi tarafından tanınacaktı, eğer her şey yolunda giderse tabii.

O yüzden şimdilik olabildiği en sade hali buydu.

Telefonunu aldı, arabadan indi ve kapıyı kapattı. Doğrusu fazla heyecanlıydı. Umuyordu ki yüz yüzeyken de güzel bir enerji kurarlardı. Taehyung ve Jungkook orada olur muydu bilmiyordu ama olmalarını isterdi. Tanışmış olurlardı en azından. Özellikle de Taehyung'u görmek isterdi çünkü iletişimi kesmeyip vakit buldukça yazışmışlardı. Bu yüzden de daha yakın hissediyordu.

İsmini hatırladığı iş binasının önünde durduğunda sensörlü kapı açıldı. Her katta farklı bir iş hanı bulunuyordu. Yani bina tamamen Namjoon'a ait değildi. İçerisi beyaz renklerle kaplı olan bu şık binanın girişinde ise danışman duruyordu. Yanına ilerledi.

"Kim Namjoon beyin ofisi kaçıncı katta?"

Adam kibar bir gülümseme ile "Üçüncü katta efendim." deyince aynı gülümseme ile onay verdi.

Asansöre doğru yöneldi. Etrafta neredeyse hiç insan yoktu. Muhtemelen mesai saatleri bitmiş olduğu için olabilirdi. Düğmeye basınca asansörün kapısı direkt olarak açıldı ve içine girdi. Üçüncü kata bastı.

Kafasını eğip bluzun kenarını düzeltirken "Pardon-" demişti birisi. Kafasını kaldırdığında asansörün kapısını açık tutmak için kolunu kaldırmış olan kişiyi gördü. Kapı tamamen açıldığında şaşırmıştı çünkü gördüğü kişi Jungkook'tu.

"Jimin?" dedi Jungkook sorarcasına içeri girip. Şaşırmış gibi çıkmıştı sesi.

Jimin gergince gülümsedi. Onunla aralarındaki ilişki fazla mesafeliydi, bu nedenle nasıl konuşması gerektiğini veya nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Taehyung olsaydı muhtemelen çok daha rahat olurdu. "Evet. Merhaba Jungkook."

love among us •jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin