LOVLY XIX

16 4 3
                                    

     (yani bu bölümü Billie Eilishın 'i love you' müziğini dinleyerek okursanız BENCE güzel olurr)


            Tsuna bana bakan gün batımı gözlerini ıslak kumlara çevirip oturdu ve Katawaredokiye doğru baktı. Tsuna'nın yanına gidip alışık olmadığım pelerinimin üstüne oturdum.

-demek anladın. Anlamayacağını düşünmüştüm.

-ağız okumakta iyi değilim ama bana dediğin şey üç harften oluştuğu ve ilk iki harfin 'g' ve 'ö' olduğu açıktı diğer ihtimali deme ihtimalinin olmadığını düşününce anlamak o kadar zor olmadı.

             Bu açıklaması karşında kafamı çevirip hafif güldüm.

-y yoksa d di diğerini m mi söyledi in?

             Paniklemesiyle kendimi tutamayıp güldüm.

-bayadır kekelemeni duymamıştım ha ha

-bende bayadır böyle güldüğünü

...

              Tsunaya kafamı çevirmemle göz göze geldik. Yüzündeki ifadeyi açıklamak bir o kadar zorken bir o kadar anlaşılan bir yüzü vardı. Mutlu gibi ama aynı zamanda üzüntüden gözleri dolmuş bir şekilde bakıyordu, basitçe yüzü çaresiz gibiydi. Gözlerini eline çevirip konuşmaya başladı;

-az daha pes ediyordum... Ben.. doğruyu söylersem Styks nehrinin üzerine yemin ettiğimde bunu ciddiye alarak söylemedim. O an bir anda kahramanlık iç güdülerim arttı ve düşünmeden seni koruyacağımı söyledim. Hatta Styks Nehrinin üzerine yemin edersem başıma ne geleceğini bile bilmiyordum ve hala öyle. Hiç kimseye söylemedim ama Paysko bir ara yanıma geldi ve kendisini öldürmemi söyledi, seni öldürmek istemediği için ama ben onu öldüremedim, hayır direk öldürmedim. Dünyaya gittiğimizde eğer ben ailemin yanına gitmeseydim senin yanında olsaydım beraber baştan halletmiş olacaktık ya da orada onun gitmesini engelleseydim. Üç başlı tazıyı daha hızlı yok etseydim ya da Paysko'nun ne dediğini dinlemeden saldırsaydım ya da o ateş çemberini direk engelleseydim seni böyle bir duruma düşürmezdim. Ama ben seni yaşatmak için yaşadığın onca şeyden sonra kullanmak istemediğim pulunu kullandım.

-ne kadar eziğim.

            Titreyen sesi ve kendisinden kendini ağlamamak için tutmaya çalıştığı gayet anlaşılıyordu. O ise yüzünü gittikçe gizleyerek aralıksız konuşmaya devam etti.

-Sonya ve Zack seni kurtarmak için bir şey arayıp bulamadıklarında onlara çok kızıp bağırdım. Oysaki asıl hiç bir şey yapmayan bendim. Tartarosa gittiğimde bile pes edip her şeye son vermeyi seçtim. Oysaki sen her gün uyumadan önce yatağında kendin için değil benim için.. benim ölmemem için dua ediyor yavaş yavaş yaşayacağına kendini inandırmaya çalışıyordun.

-sen bunu nası-

-ben ise o an neredeyse kendimi öldürüyor ve seni ölüme terk ediyordum. Oysaki biz taşı alıp yanına gittiğimizde o halinle bile bize zarar vermek istemeyip kendini revire kilitledin. Peki ben seni kurtarmak için neyi feda ettim? Hep kendimi düşünüp en zoru ben yaşıyormuşum gibi davranıp senden vaz geçtim. Ben seni bu hale getirerek ikinci kez öldürdüm...

-ben yaşamayı hak etmiyorum b ben..

               Gözlerini bana çevirip bakmaya çalıştı ama hemen gözlerine kaçırarak ayağı kalktı.

-keşke tanışmasaydık özür dilerim lov-... adını söylemeyi bile hak etmiyorum

              Arkasını dönüp gitmeye başladı. Şaşkınlıktan buz kesilen bedenim Tsuna'nın gidişini izliyordu. Keşke tanışmasaydık mı... Ayağa kalkıp Tsunaya koştum ve omzundan tutup kendime çevirdim. Tsuna saçıyla yüzünü kapatarak kafasını eğdi. 

-Tsuna bana bak

...

-TSUNA SADA BANA BAKMANI SÖYLÜYORUM

              Bağırmamla akan göz yaşlarımı durdurmak için dudağımı ısırdım. Omzunu tutan ellerimi yanağına iliştirip yüzüne bakmaya çalıştım.

-bana bak olur mu?

             Tsuna'nın gözlerini bana çevirmesi ile görebileceğim en üzücü yüz ifadesini gördüm. Ağlamak için yüzünü ekşitmişti, gözleri kızarmış, dudağını ısırmaktan kanıyordu. Gözlerimle bakışının kaçmasını engelleyerek konuştum.



-Tsuna ben yaşıyorum. 



            Kendini ağlamamak için tutan yüzü yavaşça gevşedi. Elimi saçlarının arasına sokup kafasını kendime yasladım. Sonunda kendini bırakıp rahatça ağlayacağını düşündüm ama bir anda yere çökmesiyle bende onunla beraber yere diz üstü düştüm, üstüme bayılmıştı.

-T Tsuna? 

             Göle açılan ağaçların arasından gelen ses ile kafamı çevirdim

-Merak etme sadece uyuyor.

             Ağaca yaslanmış Sonyayı gördüm. Yaslanan bedenini kaldırıp bana doğru bir adım atıp ikinci adımı atacakken durdu ve geri gitti.

-Revirden geldim, senin yarı ejderhayken yaptığın sesten dolayı aynı zamanda biraz beyin sarsıntısı geçirmişiz. Daha ejderhalar hakkında pek bir şey bilmiyoruz ama aynı zamanda o ses bizde bazı başka şeylere de neden olmuş olabilirmiş. Yani o sese mahzur kalan biz üçümüz şu an biraz kendimizde olamayabilirmişiz... Ama Tsuna'nın dediklerine yalan demiyorum. Belki de içindeki biriktirdiği şeyin açığa çıkmasına neden oldu.

             Sonya bana bakan gözlerini kenara çekip yana döndü ve tekrar ağaca yaslandı.                                     Üstümde duran Tsunaya bakıp kollarımı omzuna dolayıp kafamı onun kafasına yasladım. Ve yeni bir lanet gibi beni, aslında herkesi bırakmayan göz yaşlarının akmasıyla yüzümü kahverengi yumuşak dalgalı saçları arasına gömüp ellerimi sımsıkı sıkarak;

-sana bu kadar çok yük verdiğim için özür dilerim. 

              








ha ha ha yeni bölüm... Biliyorum çok dramatik oldu ama ne yapabilirim bazen kitabı ben değil o beni yönetiyormuş gibi. Her hafta yeni bölüm vermediğim için özür dilerim. Az sayıda olan devamlı okuyucularıma teşekkür ederim iyi okumalar.

ATEŞİN LANETİ 2 (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin