0.5

594 73 57
                                    

"Yanına biraz şarap istiyorum hyung~"

"İçmek için gelmedik buraya Kyu."

"Sadece birkaç bardak! Sarhoş edecek kadar değil."

"Pekii." Hyunsuk sipariş listesine bir şişe de şarap eklettiğinde yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Bana kıyamıyordu ki! Yanağına ufak bir öpücük kondurduğumda karşımızda oturan ikili dik dik bize bakmaya başlamıştı. Jihoon, Hyunsuk ile odada bastığım pembe saçlı çocuktu. Oldukça sevimli ve nazik birisiydi. Haruto'yu zaten genel olarak tanıyordum. Hyunsuk boğazını temizleyip Haruto ile proje hakkında konuşurken öne doğru eğildim.

"Hey Jihoonie. Sence de Hyunsuk çok yakışıklı değil mi?" Evet, istediğim de tam olarak buydu. Şimdi çocuğun yüzü tıpkı saçları gibi pembe olmuştu. Jihoon gözlerini kaçırdığında Hyunsuk'a baktım. Beni duymuş olmalıydı ki yüzünde gülümseme oluşmuştu.

"Kyu, böyle sorular sorma lütfen."

"Sanırım seni utandırdım. Üzgünüm~" Aramızda geçen kısa süreli sohbetin ardından yemekler masaya gelmişti. İçeceğimden birkaç yudum alıp yemeğimi yemeye başladım. Oldukça keyifli bir akşam geçiriyorduk hepimiz. Yani sanırım. Haruto'yu nadiren gülerken görüyordum. Onun dışında herkes kahkaha atıyordu. Saat iyice geç olurken Jihoon evine gitmek için yerinden kalktı. Hyunsuk'ta evinin o yönde olduğu gibi şeyler saçmalayıp peşinden kalkmıştı. Salak çocuk. Evi sadece birkaç sokak ilerideydi. Gitmeden önce de Haruto'ya benim hakkımda bir şeyler söyleyip Jihoon'un elini tutmuştu. Bunlar ne ara bu kadar yakınlaşmışlardı?

"Hey, hyungum sana ne dedi?"

"Seni evine götürmemi istedi."

"Nedenmiş o?! Çocuk değilim ben. Kendim gidebilirim."

"Bu hâlde çocuktan bir farkın yok, hadi kalk."

"İstemiyorum!" Kollarımı birbirine bağlayıp somurtmuştum. Yıllardır alkollü içecekler içmeme rağmen hâlen birkaç bardaktan sonra sarhoş oluyordum. Ve evet, şimdi de hafiften sarhoş olmuş olabilirdim. Haruto kolunu belime sarıp oturduğum yerden kaldırdı beni. Ardından çıkışa doğru ilerlemeye başladık. Yalpaladığım için kolunu iyice sıkıyordu. Bu hoşuma gitmişti. Başımı omzuna koyduğumda taksi bekletmeye başlamıştık.

"Hey, Haru~" Cevap yok. Tekrar seslendim ve yine cevap vermedi. Ardından tekrar, yine. Duymuyordu muydu beni? "Watanabe Haruto!"

"Bağırma." Kafasını çevirmişti bana doğru, sonunda!

"Neden bana bakmıyorsun?"

"Bakmamam daha doğru."

"Neden ama? Beni üzmek hoşuna mı gidiyor?" Ona iyice yaklaşıp parmaklarım ucunda yükselmiştim. Şimdi yüz yüzeydik. Nefesini yüzümde, dudaklarımda hissediyordum. Hafifçe gülümsedim ve biraz daha yaklaştım yüzüne. Beklediğim şey yüzünü bedeniyle birlikte geriye çekmesi değildi. Az daha düşüyordum. Belimdeki kolu buna engel olmuştu. Gururum... Egom incinmişti.

"Patronumun sevgilisi ile karıştıracak kadar şerefsiz değilim, efendim."

Ne?

bittersweet. harukyu ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin