Nepenthe. -3-

373 44 17
                                    

"İnsan ya hayrandır sana, ya düşman. Ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun ya bir dakka bile çıkmazsın akıldan."

Beş gün olmuştu. Tam tamına beş gün. Jeonghwa, Jimin'i benden uzaklaştırmaya çalışıyor, konuşmamızı engelliyor, asla tek bırakmıyordu. Günden güne umudum azalıyordu. Sürekli Yoongi ile iletişim de kalıp işleri idare etmeye çalışıyordum. Bensiz çok iyi idare ediyordu. Gerçekten minnettardim. Babam eskisine göre daha sert davranıyordu bana. Sanki bilerek yapıyordu. Ben yanlarına her gittiğimde ya suratini asıyor ya da bana yapabileceğim işler buluyordu. Annem ise her gece yanıma gelir sohbet ederdi benimle. O olmasa bilmiyorum bu evde nasıl dayanırdım. Taehyung ile konuşamamıstim. Sarayın içinde sürekli Jimin'in gulusmelerini duyuyordum. Mutluydu o en azından. Bazen karşılaşırsak merhabalasiyorduk sadece. Vazgecmeyecegimi söylemiştim. Ama belli ki beynim o kadar alışmış ki vazgecmeye bir çaba gösteremiyordum.

-Prens Jungkook.

Gözlerimi kapattım. Gercek miydi bu ? Sesi ile kalbimi hızlandıran kişi, Jimin den baskasi olamazdı. O'na doğru dönüp başımı hafifçe eğdim.

-Sizinle tam anlamı ile tanisamadik sanırım.Sohbet etmeyi oldukça isterim.

Ah Jimin! Su ses tonun ile kalbime verdiğin huzur sayesinde ne istersen yaparım. Keşke bilsen.

-Havalar soğudu. Üstelik kıyafetiniz de pek uygun değil. İsterseniz içeride sohbet edebiliriz Prensim.

Sadece gömlek vardı üzerinde . Elim ne de güzel yakışırdı ince beline . Üstümde ki kalın hırkayı çıkartıp itiraz etmesine fırsat vermeden omuzlarına yerleştirdim. Ben zaten ne kadar kalın giyinirsem giyineyim üşürdüm. Alışmıştım. Çok yakındık. Kokusu nasıl desem. Biraz tatlımsi bırazda ciceksi bir kokuydu. Kalbim bu yüzden mi ferahlamisti. İlk karşılaştığımız yerdeydik. Çardakda. İkimiz de tam ortada,ayakta.Ne ara girmiştim bu kadar dibine. Kollarım omuzundan arkaya uzanıyordu. Omuzlarına hirkami yerleştiriyordum. Gözleri bana bakıyordu hissediyordum. Ama bakamiyordum. Baksam ihanet gibi gelecekti. Ellerim omuzlarına değse , ahh tenim bı tenine değse.. Ne düşünüyorum. Tanrım. Çok yanlış. Yanlış ama doğru. O kıvılcımı yeniden hissetmek istemem benim suçum mu? Yavaşça çekildim.

-Kahve ve ya başka bir şey? Ne istersiniz? Elimin lezzetli olduğunu söylerler.

Saraya doğru yürüyorduk. Yanakları sanırım soğuktan dolayı kızarmıştı. O kadar yumuşak görünüyordu ki. Tam yanimdaydi ve başka bir şey düşünmeme engeldi bu durum. Çünkü şu an aklım sadece onunla doluydu. Mutfakta ki çalışanlara gülümsedim.

-Bir şey mi istemistiniz efendim?

-Sadece içecek bir şeyler Sejin.

-Tabi efendim. Ne istersiniz? Hemen hazirlayayim.

-Ben kendim yapacağım sen dinlenebilirsin. Tesekkur ederim.

Gülümseyerek eğildi ve bahçe kapısından çıktı. Öğleden sonra iki gibiydi . Annem ciftlikteydi. Babam ve Jeonghwa'nın ise bakanlarla toplantıları vardi. Evde yalnız sayilirdik. Yemek saati olmadığı için de mutfak boştu. Pencerenin onunde olan uzunca masanın tezgahı gören bir sandalyesini çektim. Gülümseyerek beni izleyen Jimin'e baktım.

-Buyurun Prens Park. Su andan itibaren emrinize amadeyim. Ne içersiniz?

Kikirdayarak elini ağzına götürdü. Bu kadar güzel ve kibar bir insan olabilir miydi?

-Prens Jeon zahmet vermek istemem. Lütfen oturun.

-Ne zahmeti. Emin olun siz her şeye degersiniz.

Nepenthe. °Jikook°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin