Nepenthe. -5-

352 42 31
                                    

Şimdi aramıza duvar örsen, yine kalkıp senin sevdiğin renge boyarım.

Su kısacık hayatımda güzel olan çok az anım vardı. Ve neredeyse çoğunu bir hafta içinde Jimin ile yaşamıştım. Babam ve Jeonghwa davet için klan yöneticileriyle konuşmaya gitmişlerdi. O yüzden bizi engelleyen bir şey yoktu. Bazen birlikte kahve içip sohbet ediyor, bazen çocuklara kitap okuyorduk. Dün gece yıldızları artık göremediğinden yakinmisti bana. O kadar cocuksuydu ki tavırları, yanaklarını tutup öpmek istemiştim o an. Yıldız meselesine bir çare düşünecektim.

Bir haftadır uyumadan önce odasının önüne onun için özel olarak yaptığım cam fanus içinde ki papatyalardan bırakıyordum. Benim olduğumu biliyordu ama bir şey söylemiyordu. Her kapıyı açıp papatyayi gördüğünde hafif utanıyor, gözlerini kısarak gülüyor ve ağzını kapatıyordu. Hosuna gittiğinin farkındaydım. Yanlış bir yola gidiyordum ama açıkçası umurumda degildi. Onu mutlu ediyordum. Bu tavırları bana umut veriyordu. Farkindamiydi bilmiyorum ama bana onun için çabalamamın yanlış bir şey olmadığını hissettiriyordu. Arada ben çiçeklerle ilgilenirken yanımda geliyor camdan beni izliyordu. Hatta bazen değişik hareketler yapıp beni gulduruyordu. Bugün onu ilk tanıştığımız zaman gitmeyi istediği bir yere götürecektim. Dün gece ki papatyanın yanına bir not yazmıştım.

"Sizi çok güzel bir yere götürmek istiyorum prensim. Yarın sabah dörtte benimle arka bahçede buluşur musunuz? Kabul ediyorsanız başınızı sallayın sizi izliyor olacağım. Ve unutmadan lütfen sıkı giyinin."

Bu notumun üzerine hızla kafasını sallayısı o kadar tatlıydı ki ben de kikirdamistim. Sesim ile bana dönmüş önce gözlerini büyüterek kim olduğunu anlamaya çalışmistı. Beni görünce tatlı tatlı gulumseyerek minik elini salladı. Yakalanmanin verdiği utançla kizarmistim. Ben de göz selamı verip hızlıca saklandigim yerden çıkıp odama gitmiştim. Çok utanç vericiydi.

-Prens Jungkook.

Sessizce seslenmişti. Büyük ihtimal birinin uyanmasindan çekiniyordu. Siyah uzun kabanının içinde kaybolmuştu. Sevinmiştim. Rahat birşeyler giymişti. Çünkü bende kalın yeşil renkli bir kazak ve krem rengi bı pantolon giymiştim. O her haliyle guzeldi zaten ozenmesine gerek yoktu. Kırmızı kazaginin içinde çok güzel görünüyordu. Parmağını dik bir şekilde ağzına götürüp sessiz olmamı istedi. Ben zaten sessizdim. Kendisi panik yapıyordu sadece. Yanıma küçük adımlarla geldi.

-Nereye gideceğiz?

Hala fisildiyordu.

-Cok seveceginiz bir yere.

-Sessiz ol biri duyabilir.

Omuz silkmistim. Biraz uzuldugum soylenebilirdi. Yanlış bir sey yapıyormusum gibi hissettim. Bizim olurumuz yoktu. Yine de bugünün güzel bir gün olmasini sağlayacaktım. Kışlık ayakkabılarını belli ki yerinden kaldıramıyordu. Neredeyse düsecekti. Elinden tutup yürümeye devam ettim.

-Prensim buraya neden geldik?

Artık daha rahat konuşuyordu en azından. Niks'in yanına getirmistim onu. Elime köşedeki kaseden bir kac havuç alıp yedirdim hızlı hızlı. Sonra biraz başını sevdim.

-Bir yere gideceğiz.

Jimin'in şaşkın yüzünü gördüm.

-Hayir hayır olmaz. Ben binemem.

Niks'i çok ses çıkarmaması için yavaşça yerinden çıkarttım.

-Merak etmeyin Prensim. Emin olun Luna sizin mutluluğunuzu hissedince size kırılmayacaktır. Onunla konuşurum.

Nepenthe. °Jikook°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin