Nepenthe. -13-

240 33 6
                                    

Tesadüfler yoktur; sadece göremediğimiz kader vardır.


4 yıl önce...


Üç ay olmuştu onu görmeyeli. Düello için Yoongi o kadar sıkı bir program hazırlamıştı ki gitmeye vakit bulamıyordum. Gözlerimi kapattigimda artık o kadar net canlanmiyordu yüzü. Yaa unutursam yüzünü. Ellerimde ki eldivenleri çıkartıp yere uzandım.

-Yoruldun mu?

Başımı salladım.

-İyi iş çıkartıyorsun Jungkook. Madem bu kadar yorgunsun ödül vermemeliyim.

Dirseklerimden güç alarak biraz doğruldum.

-Ödül mü? Ne ödülü?

Elinde ki kılıcı büyük kılıfına yerlestirdi.

-Bugunluk seni erken bırakıyorum. Ona gidebilirsin.

-Tesekkur ederim. Teşekkür ederim.

Hızla yerimden kalkıp üzerimi silkeledim. Onu özlemiştim. Kosarsam akşam olmadan yetisirdim. Arkamdan bağırdığı icin gülümsedim.

-Sen hani yorgundun?

..

Jungkook , Swan'a her geldiğinde kolay bir şekilde bulurdu prensini ama bugün öyle olmamıştı. Büyük bir panayır alanı kuruluyordu. O kadar fazla insan vardı ki birilerine çarpmamak için gerçekten uğraşması gerekiyordu. Rengarenk tezgahların, çocuk oyuncaklarının kurulduğunu gördü. Bu sefer prensi yetimhanede ya da pazar yerinde bulmak kadar kolay olmayacakti. Uzun zaman sonra yalnız gelmişti buraya. Bazen Taehyung'u fazla ısrarları ile sürükleyerek buraya getiriyor,birileriyle sohbet eden Jimin'i izliyordu. Birkac kere goz göze gelmislerdi hep yüzünde hafif bir gülümseme oluşurdu Jimin'in. Bazen ise saatlerce büyük süs havuzu bulunan meydanin yanındaki  banklardan birine oturarak kitap okuyusunu izlerdi.Birkac kere güzel yüzünü resmetmisti.Unutmamak için. Yanına gitmek,konuşmak istiyordu ama cesaret edemiyordu. Küçüklüğünün güzel geçtiği söylenemezdi.Agabeyi ile arasının iyi olması için elinden ne gelirse yapmıştı. Eger bir şey istiyorsa onu agabeyine birakiyordu. Tek istediği biraz olsun sevilmekti. Babası bir kez olsun sevmemisti onu. Sürekli  ağabeyine bir şeyler ogretmesini,onunla ilgilenmesini izliyordu uzaktan.Hatta sarılışını görüyordu. İster istemez ikisine olan tavırlarını karsilastiriyordu. Madem sevmeyi biliyordu babası , Jungkook'u neden sevmiyordu.Sevgi bekledi,istedi. Bir süre sonra istememeyi öğrendi. Jimin'in de onu sevmeyecegini düşünüyordu. Sevilmemektense uzaktan sevmeyi tercih ederdi.

-Bayım birini mi ariyorsunuz?

Dört,beş yaslarinda sarı saçları iki yanından örülmüş bir kız çocuğu gördü. Birini arıyordu evet ama soyleyebilirmiydi? Dizlerinin üzerine çöküp gülümsedi.

-Guzel bir şey arıyorum aslında.

-Bayım aradığınız şeyi biliyorum. Beni takip edin.

Jungkook kendisine uzatılan minik eli tuttu. Madem buraya kadar gelmişti. Güzel vakit gecirebilirdi. Kendisini cekistiren küçük kiza baktı.

-İste geldik. Buranın pirinç kekleri dünyada ki en güzel şeydir. İç dolgusu o kadar tatlı ki.

Jungkook bu söylediğini duyunca daha geniş gülümsedi. Kucuk kız gözlerini kapatıp dudaklarını yalamisti.

-Ahh öyle mi prenses? Peki sen de ister misin? Kaç tane alalım.

-Bana almayın lütfen. Dişlerim çürüdüğü için yememe izin vermiyorlar bir de kardeşlerim var onlar olmadan yiyemem. Size de zahmet olmak istemem.

Nepenthe. °Jikook°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin