II|Tel

2.3K 297 217
                                    

İyi okumalar :**

II|Tel

Hayatta mecbur olduğumuz tek bir şey vardı bana göre.

O da yaşamanın ta kendisiydi.

Mücadele etmek.. Falan filan işte, herhangi bir yerini koparttırmadan, sağlam bir şekilde yaşamak.

Tabi bunu yalnızca size söylüyorum.

Kül edilmeden önce bir bütün olarak kalmak istiyordum fakat yirmi birinci yüzyılın aptal şartları buna bir türlü izin verecekmiş gibi gözükmüyordu. Gerçi tüm suçu şartlara atmamak lazımdı. Buna 'dur' diyebilirdim.

Buna cidden dur diyebilirdim ama istemiyordum. İşin özü buydu.

Dışarı çıkıp bisiklet sürmek yerine kırklı yaşlardaki bir hapishane kaçkınının üç parmaklı elinden aparkat yemek sanırım daha cazipti.

Bilmiyorum, herkesin zevki farklıydı neticede.

"Hyunjin.. Dün orgy yaptım.. Ve sikeyim ki çok tuhaftı!"

Üzerimdeki siyah uzun kolludan kurtulduğum sırada, Jeongin'i duymuştum. Şu anda saat sekiz küsürdü ve Minho'nun işten gelmesine daha çok varmış gibi gözüküyordu. Zaten genelde geceleri ya da sabaha doğru gelirdi. Bu sefer hangi iş yüzünden rüyalanamıyordu bilmiyordum. Sürekli değişiyordu zaten. Evde çoğu zaman yalnızdım fakat Jeongin gelince her şey değişiyordu.

Elimdeki tişörtü kenara atıp ona dönerken de fantezik hayal gücümün sınırlarını zorlamaya şimdiden başladığını düşünüyordum. Kaşlarım havalanırken, "Bana şaka yaptığını söyle?" demiştim. Hayır, henüz yeni reşit olmuştu.

Ve yaptığı ilk şey grup muydu?

Jeongin sorumla birlikte başını hızla iki yana salladı. Gülümsüyordu. Gülümsüyordu ve siktiğimin..

O cidden masum duruyordu.

Gözlerimi ondan kaçırıp gardıroba yönelirken, "Siktir.." demiştim sesimi yükseltmeme engel olamadan. "Delirdin mi sen?"

Dolabı açmadan önce vücuduma kısaca bakmış, dalak tarafımdaki morluğa karşı dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Bir hafta öncesine aitti fakat buna rağmen geçmemişti.

"Delirmek ne kelime, uçtum lan uçtum!"

Aynadan yatağımda yatan onunla göz göze gelirken morluğu önemsememeyi seçerek başka bir tişörte uzandım. Onu da, tıpkı eşofmanım gibi saniyeler içinde giymiş ve alt bölmedeki spor çantamı aldıktan sonra arkamı dönüp yere oturmuştum. Sırtım dolaba yaslıydı ve şimdi Jeongin'in suratını doğrudan görebiliyordum. Aptal, altına işemiş gibi gülüyordu. "Seni uçuran ne acaba? Nefessizlik mi?" diye homurdandım. O astımdı.

Ve grup yapmıştı bu çok saçma-

Kahverengi gözlerini kıstı ve gülümsemesini dudaklarını yalayışı gölgelerken karın üstü pozisyona geçmişti. Yumruklarını çene altına yasladı ve muzip bir edayla," Onlara bunu söyledim zaten." dedi. "Eğer ağzıma verirlerse bronşlarımın daralacağını ve kalp spazmından ölebileceğimi söyledim. Salaklar da bunu yuttu! Tanrım... Bu yüzden birbirlerini beklediler!"

Jeongin, potansiyel bir..

Bir, seks bağımlısıydı.

Güzel bir ailesi vardı, istemediği kadar çok parası ve mükemmel denilecek de bir arkadaş ortamı vardı. Bizim boktan lisemizin parıldayan bir prensiydi. Onu anlayamıyordum.

Çünkü tüm bunlara rağmen benim peşime takılmıştı.

Heyecan adamıydı ve Felix'le bu yaptığımız işin kendisine daha güzel ve 'çekici' geldiğini söylemişti. Ben her ne kadar öyle bir ortama gelmesinden yana pek olmasam da Felix'in 'koy göte gitsin' demesinin ardından boş vermiştim. Sonra da çok üstelememiştim zaten. Geliyorsa bu onun kendi sorunuydu. Hem yanımda durduğundan yalnız başıma kalmıyordum. Tek isteğim oradaki bunaltıcı ortam yüzünden geberip gitmemesiydi çünkü vicdan yapardım.

Ölürse vicdan yapardım.

"Ne tatlı ne tatlı..." ağzımın içinden gevelerken son düğümü de attığımda ayağa kalkmıştım. Üzerimi başımı son kez düzeltip Jeongin'e döndüm. Odam onun sayesinde hakiki deri kokuyordu.

"Hadi, çıkıyoruz."

Ellerimi birbirine çırptım ve ağızlığımın da etrafta olmadığına göre çantamda olmuş olduğuna kanaat getirdikten sonra kapıya yöneldim. Unutsam da bir şey olmazdı çünkü Felix'in her ihtimale karşı yanında yedeğini bulundurduğunu biliyordum.

Jeongin'in de adımlarını peşimden hissederken, "Saçlarını ne zaman keseceksin?" demişti, der demez de avucuma lastiğin birini tutuşturmuştu.

Merdivenlerden hızlıca inerken, ona döndüm. Saçları benimkinin aksine kısa ve yine benimkinin aksine koyu renkti. Dış görünüş olarak tamamen zıttımdı zaten. Keskin yüz hatları vardı ve bunu destekleyen kıyafetler giymeyi tercih ediyordu. Onu büyük zannediyorlardı bu yüzden de.

İrislerimin önüne kadar inen saçlarımı geriye doğru bilmemem kaçıncı kez tararken göz kırpıp"Sen orgy'i bıraktığında." demiştim.

Başını hızla iki yana sallamıştı. "Sana kolay gelsin o zaman, rapunzel." Hayali saçlarını savurma hareketi yaptı. Omuzlarımı silktim ve verdiği tokaya baktım. Tabi gördüğüm ince detay,

Beni duraksatmış ve Jeongin sadece yanımdan geçip gitmişti.

Dilimi dişlerimin üzerinde gezdirirken derin bir nefes verdim.

Jeongin kapıya benden önce ulaşmış ve açıp çoktan dışarı çıkmıştı. Acele etmem lazımdı.

Fakat hala aptal aptal tokaya bakıyordum.

Üzerindeki o tek, kırmızı tel saçıma bağlama istediğimi tamamen yok etmişti. Benim tokalarımın aynısıydı. Klasik siyah bir lastikti işte ve emindim ki herkeste bulunan bir şeydi.

Eğer üzerindeki saçı görmeseydim ayırt edemezdim bile fakat görmüştüm işte. Kendi kendime sinirlenip "Ne saçmalıyorsun amına koyayım.." diye mırıldandım. İğreniyor muydum?

Sikik, Felix'in sikik kırmızı saçı.

İğreniyor muydum?

İrislerim, açık kapıya değdi ve kimsenin olmadığını gördüğüm anda burnuma götürdüm.

Cidden onundu.

"Siktir et Hyunjin, yanında bu var..." kendi kendimi avutma çabam, suratıma vuran hafif soğuk havayla beraber başarılı olurken umursamadan saçlarımı bağlamış ve dışarı çıkmıştım.

//

Çok yavaş ve sığ ilerliyor farkındayım

Lakinn

Sakin günlerinizin tadını çıkarın :**

Sizi seviyorumm!

Reckless - 破壊者 ¦ hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin