XVII|Risk

1.7K 206 260
                                    

Keyifli okumalar :*

Umarım şu götoş watty bildirim gönderiyordur

;)

Lana Del rey, National Anthem

XVII|Risk

Ağzımdaki afyonu çekmiş, elimdeki şeye bakarken yanımdaki adama hitaben mırıldanmıştım. "Bilmiyorum. Yani.. Jungwaa, bunun içi boş mu dolu mu?" Han nehrinin oralardaydık. Karavanının yan kısmına sırtlarımızı yaslamış, önümüze serilen manzaraya karşı konuşuyorduk. Saat muhtemelen öğlen sularıydı. Eve nasıl gitmiştim hatırlamıyordum bile fakat bugün okula gidemeyeceğimin kanaatine vardığımda kendimi dışarıya atmış ve burada bulmuştum. Evde boş boş durursam kafayı daha beter yiyeceğimi düşündüğümden Jungwaa'nın yanı her zamanki gibi daha cazip gelmişti. Bugünkü ojeleri bok rengine benzeyen bir yeşildi. Bunu ona söylemiştim fakat beni taktığını pek de söyleyemezdim. O asla huysuz bir adam olmamıştı. Beni ve dediklerimi asla yargılamamıştı. Bundan yedi sene önce bana nasıl davranıyorsa, yine aynı davranıyordu ve belki de onun yanında iyi hissetmemin asıl sebebi buydu. Olmayan dedem veya onun gibi bir şeydi.

Parmaklarımın arasındaki tabancaya dikkatlice baktığını gördüm. Yetmiş iki yaşındaydı ve siktirin,gözlerinin benden bile iyi olduğuna yemin edebilirdim. "Ağır mı?" demişti. Buna karşılık dudaklarımı büzmüş ve elimi yeniden hareket ettirmiştim. "Ağır." dedim başımı sallarken. "Çok mu ağır?" omuzlarını silktim. Sanırım onun anlayacağı dilden konuşmalıydım. "Evet, üç başlı sarkmış sik kadar hem de." başını sallamıştı. "Doludur o zaman.. Ne yapacaksın?"

"Adam vuracağım."

Taşak geçiyordum.

Tabi Jungwaa ciddiyetle söylenişime karşın inandığını belli edercesine şaşırmış fakat kısa bir süre içerisinde bakışlarını geri nehre yollayıp içine metamfetamin attığı sütü yudumlamaya başlamıştı. "İstek alıyor musun? "

" Kimi istiyorsun?"

Gözlerinin daldığını gördüm. O, bu yaşına gelene kadar çok fazla şey yaşamıştı. En basitinden hor görülmüştü. Orduda, dışarıda, kendi evinde bile hor görülmüştü. Bunun başlıca nedeni hiçbir zaman meşhur erkekler gibi davranmamış olmasıydı. Kibar konuşması, oje sürmeyi ve makyaj yapmayı sevmesi, feminen kıyafetlerden hoşlanması yetmişlerin Kore'sinde görülmesi mümkün olmayan şeylerdi. Halk, kendiniz olmanıza izin vermezdi.

Gerçi şu anda da pek izin verdiği söylenemezdi.

"Yeonbum." diye mırıldandı yavaşça. Silahı kucağıma koymuş aramızda duran sarılmışlardan bir tanesini daha almıştım elime. "Kim o?"

Dizlerini kendine çekti. Kolunun tekiyle bacaklarını sararken bana dönmüştü. Küçük bir çocuk gibiydi.

Jungwaa, hiçbir zaman büyümemişti zaten.

"Aşığım'dı."

Sesi kısıktı Jungwaa'nın. Homo konulardan bahsederken her zaman böyle olurdu. Dudaklarımın arasına koyduğum otu yaktığım sırada duraksamış,irislerim geçmişin izlerini hafızasından hala silemeyen adama değerken onu nasıl etkilediğini suratına bakarken dahi anlamıştım. Bilimin doğruyu söylediğine dair bir kanıt daha çıkmıştı ortaya işte.

Neyden kaçarsanız, ona yakalanırdınız.

Kastettiği şey yoğundu. Aşka dair bildiğim tek şey de yoğun olmasıydı. Kötü etkileri vardı. Jeongin'de bunu birçok defa tecrübe etmiştim zaten. Mahvediyordu. Onunlayken yaşadığınız tüm mutlulukların acısı, ayrıldığınız anda veya daha erkene çekilmiş bir zamanda yaşanıyordu. Dertti. Aşk başlı başına bir dertti ve Jungwaa'nın peşini de geçen yıllara rağmen bırakmamış gözüküyordu.

Reckless - 破壊者 ¦ hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin