°•° Üzüntü Gülümsemesi °•°

4.9K 263 34
                                    

◇14◆

Eve dönüş yolu için hazırlanmaya başladığımızda içimde bir burukluk vardı. Bu güzel yerden ayrılmak istemiyordum.Ama istemeye istemeye çadıra dönüp uyku tulumumu ve eşyalarımı toplamaya başladım. Burası bana iyi gelmişti -ki bunun Bora'yla hiç alakası yok. Tamamen temiz havasından - Ayrılmak zor olacaktı.

Çadırdan çıktığımda bu yeri yeteri kadar keşfetmediğimi düşünüp kendimi hayıfladım. İçime dolan gezme duygusunun bana yön vermesine izin vererek sırtımda çantam açıklıkla ormanın karıştığı yerde yürümeye başladım. Kurumuş dalların üstüne basarak ilerlemek hoşuma gitmişti. Spor ayakkabılarımın altında ezilen çalı çırpının çıtırtısı insanı düşüncelerden uzaklaştırıyor ve hiç birşeyi umursamadan o kısa anın tadını çıkarmaya itiyordu. Bir ritim tutturup yürümeye devam ettim. Ta ki biri iki ağaç ilerimde bir çıtırdı duyana kadar. Olduğum yerde donup kaldım. Beynimin uluslararası gizli ajan olan tarafı birden bütün o izlediğim filimlerdeki korkunç kaçırılma ve dövüş sahnelerini gözümün önüne getirdi. O küçük çıtırtıdan beynimin çıkardığı kurgu kesinlikle bir romana dönüştürülmeyi hak ediyordu. Ben gizli bir ajandım ve peşimdeki kötü adamlar beni kaçırıp bütün bildiklerimi söyletmek için bana türlü işkenceler yapacaklardı. Hava hafif bir esince bu gerilimli sahne tamamlanmış oldu. 

Merakıma yenik düşüp bütün filimlerde "Oraya sakın gitmee !! "  diye bağırdım saf kızlar gibi sesin geldiği yere ilerledim. Ses çıkaranın gölgesini gördüğümde saklandığım ağacın arkasından çıkıp yüzünü göre bilmek adına biraz açımı değiştirmeye karar verdim. Gizli bir ajan edasıyla çalılıklara doğru yürüdüm ordan bu gizemli şahısın yüzünü hatta ne yaptığını bile görebilirdim. 

Kendime hedef belirlediğim çalılara varınca gölgenin sahibine baktım. Tam tahmin ettiğim gibi burdan onu görebiliyordum. Bir dakika ama ama bu. Bunun burda ne işi var.  Üstelik burda ne yapıyor. Aman. Tanrım. Bu görmeyi beklediğim en son şeydi.. Gördüğüm manzara karşısında ağzımdan ufak bir çığlık kaçtı. Dengede kalmamı sağlamak için bir ağaca dayalı olan ellerim direk gözlerime gitti. Ellerim yeterince hızlı davranmıştı. Görmeyi en son planladığım şeyi görmeme ramak kalmıştı . Görmeme ramak kalan şeyin sahibi ise beni görmüştü. Bir şekilde ordan kaçmak için geriye dönüp koşmaya çalıştımki çalılar buna izin vermedi. Kahretsin. Çalılar dikenliydi ve acımasızca taytımı çekiştiriyorlardı. Kaçmaya çalışmıştım ama ancak bi iki adım ilerlemiştim. Ama utancım beni öyle ele geçirmişti ki mantıklı düşünmeme biran bile fırsat vermiyordu. Güçlü kollar belimi sarıp beni sabitlediğinde kendime geldim. Bacaklarımdaki sızıyı ancak o zaman farkedebildim. İnsanın gözünü yaşartan küçük ince çiziklerin yandığını hissedebiliyordum.

Bora beni kendine çevirmeye çalışınca ilkin dönmedim. Yüzümün kıpkırmızı olduğunu biliyordum. İkinci kez beni çevirmeye çalıştığıda itraz edemedim. Ona baktığımda mavi gözleri eğleniyormuş gibi bakıyordu dudakları ise alayla kıvrılmıştı. Ben çalıların içine batmış bir durumda olmama onun ise çalıların içinde olmamasına rağmen birbirimize o kadar yakındık ki. Buda onun sihrinin bir parçasıydı herhalde çünkü bu iki gündür aramızdaki mesafe ne olursa olsun sanki hep burun burunaymışız gibiydi.

"Beni buraya kadar takip etmen gerekmiyordu. İsteseydin sana gö-"

"Birşey görmek istediğim falan yok. Hem hem ayrıca ben sadece geziyordum ne biliyim senin burda işediğini." Heycandan dilim damağım birbirine yapışmıştı. İstediğim gibi konuşamadığım beynimdeki kelimeleri sıraya sokamadığım için kendime kızdım.

Beyimiz soyadına yakışır biçimde gülümsedikten sonra "Neyse sorun değil hadi seni şu diken yumağının içinden çıkaralım." dedi.

"Sorun değil mi ? " Ellerim istemsizce yüzüme gitti utancımı kapatmaya çalıştı. "Ben ben az önce yalnışlıkla az kalsın şey görüyodum yani şeyi"

İçten bir kahkaha patlattı. Halla yüzümün ellerim tarafından kapalı olmasına rağmen kafasını hafif geriye atıp gözlerini kısarak kahkaha atmasını görebiliyordum. "Görmediğini biliyorum şirine." Anlayışlı ses tonuna karşılık ellerimi yüzümden çektim. "Ama birgün görmek istediğinide biliyorum." İşte yine soyadına yakışır gülümsemesi karşımdaydı. Yumruğumu omzuna geçirdim. -Yüzüne çalışacak kadar acımasız değilim.-

Yumruğum onu kıbırdatmamıştı bile ama duyduğum sese göre dikenlerle işbirliği içinde , taytımı yırtmıştı. Sesi duyar duymaz utançla bacağıma baktım. Çok fazla hasar yoktu ama yinede siyah taytın içinden beyaz tenim fışkırıyordu. Bacağımı aç dikenlerden kurtarmaya çalıştım.        

"Durda yardım edeyim başka bir yerini yırtmanı istemem. Mmm . Aslında isterim." Gözlerimi pörtlettikten sonra yine yumruğumu savurmak için öne atıldım. Taytımı yırtmak yetmezmiş gibi şimdide o yırtıktan tenime batan diken yüzünden geri çekilmek zorunda kaldım. İki dirseğimide kavrayan Bora beni öne doğru çekti.       

"Dur !  Ayağı.. Yaa çekmesene kolum kopacak. Ayy !  Ya ayağım orda kaldı .."

"Kolumu kırıyorsun İkraa !!"

" Heyy !! Elini nereye koyduğuna dikkat ett !! Durr.. Üç diyince. Birr . Daha üç demedim Bora matematiğin kaçtı senin ?.."

"Bu kadar dikenin içine girmeden önce düşüncektin onu"

"İyi be tamam.. İki. Üçç."

"Nasıl becerdin o kadar içlerine girmeyi ? " Alındaki bir iki ter damlasını sildi. Adamın karızmasını ter bile bozmuyordu. Neydi bu ?? Kitaplardan çıkmış bir karakter gibi duruyordu. " Bana öyle bakma . Hadi gidelim çifte kumrular bizi bekliyordur." Normal yürüyüş yolunda yürümeye başlamıştık.

"Şikayetçi olduklarını sanmıyorum."        

Hafif kıkırdadı. Elini ensesine götürdü. "Onlar için iyi oldu." 

Bir anda ciddileşmesi beni şaşırtmıştı. Ona baktım. Arkadan vuran ışık gözlerini daha bir açık mavi gösteriyordu. "Bencede."

Cümlem aramızda askıda kalmıştı. Bir iki dakika sonra tekrar konuşmaya başladı. İçimden şükürler yağdırdım. Daha fazla yeri incelemek istemiyordum.        

"Yarın için süper planlarım var."        

"Ne planı ?"

"Bir haftalık anlaşmamızı ne çabuk unuttun. Koskoca beş günümüz var." Adımlarımı durdurdum. Yüzümü bedenimle beraber ona doğru döndürdüm.        

"Sen ciddi misin ? Yani ben iki gün sonra bırakırsın beni sanıyordum. Bu kadar ciddiye alacağını sanmamıştım."

"Ben her işimi ciddiye alırım." Yürümeye devam etti. Bir anlık donukluktan sonra hızlı adımlarımla ona yetiştim. 

"Yüzündeki gülümsemeye bakarsak durumundan oldukça memnunsun." Bana dönüp bakmadan söylediği bu sözlerin doğruluğunu yüzümde farkedince utançtan yerin dibine girmek istedim.

"Üzüntü gülümsemesidir o !" Kelimeler ağzımdan çıktığı anda mantıksızlığını anladım. Bir güne bu kadar utanç yetmez miydi ?        

Yüzüme sorgular gibi bakınca aklıma ilk gelen bahaneyi söyleyiverdim. "Ne var yani ? Mütluluk göz yaşı varda üzüntü gülümsemesi niye olmasın ?"

Gözlerini kısarak beni incelemeye devam etti. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme yakaladım. Sonra o büyüyerek inanılmaz havalı hayatımın sonuna kadar yapamayacağım türden bir gülümsemeye dönüştü. Aklına bir fikir geldiğinde herzaman yaptığı gibi alaycı bir bakış attı. "Peki. Sen benim için yanıp tutuştuğunu itraf edene kadar yüzündeki gülümsemelerin hepsi üzüntü gülümsemeleri olsun."

----
Geçen bölümde yapılan yorumları dikkate alarak bölümün başını yeniden yazdım ve devamını getirdim. Unarım beğenirsiniz. Düşüncelerinizi bırakmayı unutmayın.

ArsızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin