Felix
Başımda hafifte olsa kendini belli eden bir ağrı vardı. Gözlerimi açmak hiç bu kadar yorucu olmamıştı. Gözlerimi açacak gücü kendimde de bulamıyordum. Eskiden sıklıkla yaşadığım panik atak krizlerinden birini geçirmiştim. Uzun süredir bu kadar ciddi bir kriz geçirmemiştim ve bünyem bunu kaldıramayıp bilincini kaybetmişti.
Gözlerimi hafif aralamaya çalışmıştım. Yatak olduğunu tahmin ettiğim yumuşak bir yerde yatıyordum ve burnuma klasikleşmiş olan hastane kokusu geliyordu.
Elimi hareket ettirmeye çalışmış ama maalesef başarısız olmuştum. Birinin elimi tuttuğunu anlayınca zor bir uğraşta olsa gözlerimi tamamen açıp kafamı yan tarafıma çevirmiştim.
Elim Hyunjin'in elinde hapsolmuş bir şekilde duruyor ve Hyunjin kafasını yaslamış uyuyordu.
Bayıldıktan sonra neler olduğunu hatırlamıyordum. En son karanlık yüzünden nefes alıp vermem sıklaşmış ve arada tıkanmaya başlamıştım. Sonra bilincim yavaş yavaş gitmeye başlamış ve oturduğum sandalyeden düşmüştüm. Sandalyede benimle birlikte yere kapaklanmıştı. Sandalyenin düşerken ki sesini duymuştum ve sonrası yoktu. O sesten sonrası benim için tamamen karanlıktı.
Elimi sıkı sıkı tutmuş Hyunjin'den zorlukla da olsa çekmiştim.
Beni buraya Hyunjin mi getirmişti ?
Kapı açılmıştı ve odaya orta yaşlarda gibi gözüken doktor girmişti.
"Uyanmışsın Felix. Nasılsın ? Daha iyi misin ?"
"Evet, hafif bir baş ağrım var ama sorun değil. Daha iyiyim."
"Anladım, serumun bitince taburcu olabilirsin. Raporlarına baktığımda zaten hâlâ devam eden bir psikolojik tedavi aldığını okudum o yüzden seni bir psikoloğa yönlendirmiyorum. Sen bu panik atak durumunu ona iletirsin."
"Tabii ki, öyle yapacağımdan emin olabilirsiniz."
Doktor kafasını Hyunjin'e çevirmişti.
"Arkadaşın sana çok değer veriyor anlaşılan. Seni buraya getirdiğinden beri sana bir şey olacak diye endişeliydi. İyi olduğunu duyunca kendine geldi az da olsa."
"Beni buraya o mu getirdi ?"
"Evet, öyle. Benim şimdi diğer hastalara bakmam gerekiyor. Acil bir şey olduğu takdirde beni çağırırlar. Sen de serumun bitene kadar dinlenmene bak."
Doktorun söylediklerine kafamı sallayarak onay vermiştim ve o da vakit kaybetmeden hızlı bir şekilde geldiği gibi geri gitmişti. Hyunjin ise hâlâ aynı şekilde uyumaya devam ediyordu.
Minhyuk bu sefer çok ileri gitmişti, çok fazla ileri gitmişti. Eğer biri beni bulmasa ve hastaneye getirmese belki de şu an ölmüş olacaktım. Bunun düşüncesi bile tüylerimi diken diken yapmıştı.
Üstümde ki kaymış olan örtüyü düzeltmiştim. Bakışlarım kafasını yatağa koymuş ve uyumaya devam eden Hyunjin'e kaydı. Şu an bu durum aynı sınıfta yaşadığımıza benziyordu. Dejavu yaşıyormuş gibi hissediyordum. Ama hayır,bu sefer ben de onun gibi uyuya kalmayacak ve birilerine yakalanmayacaktım.
Ellerim istemsiz bir şekilde yanımda uyuyan Hyunjin'in uzaktan bile yumuşacık görünen saçlarına gitti.
Uzun bir süredir saçlarına dokunmak isteyen kalbim bu anı beklermişcesine coşmuş ve hızlanmıştı.
Hyunjin'in saçlarına dokunduğum elimi yavaş yavaş yumuşacık olan saç tutamları arasında oynatmaya başlamıştım.
O kadar güzeldi ki Hyunjin'in saçlarına dokunmak, elimi bu yumuşaklıkta dolaştırmak..
Uzun bir süre elimi Hyunjin'in saçlarında gezdirmiştim ve onun uyanma ihtimaline karşı elimi istemeye istemeye o yumuşak ve bağımlılık yapan saçlarından çekmeye karar verdim.
Elimi çekmek için kaldırdığımda elim yine Hyunjin'in saçları ile buluşmuştu. Bileğimi kelepçe gibi saran Hyunjin'in eli buna izin vermemişti.
Al işte yine yakalanmıştım. Ne zaman ona karşı bir etkileşimde bulunsam hemen yakalıyordu beni.
"Biraz daha okşa saçlarımı. Çok güzel hissettiriyor."
Utanmanın ve yakalanmanın verdiği his ile birlikte Hyunjin'in de dediği gibi yapmış elimi saçlarında dolaştırmaya, yumuşak saç tutamlarını okşamaya devam etmiştim.
Ne o konuşuyor ne de ben konuşuyordum. Sadece saçlarını okşamaya, sevmeye devam ediyordum.
Bir süre daha bu şekilde devam etmişti. Hyunjin kafasını kaldırınca ben de elimi kendime çekmiştim. Hyunjin yüzüme yüzüme bakmaya başlamıştı ve ben onun yüzünü bırak olduğu tarafa bakmaya bile çok utanıyordum.
"Kütüphanede ne oldu Felix ?"
Bana yönelttiği soru ile ne kadar ondan çekinsem de ona bakmıştım. Elbette ne olduğunu ve neler olup bittiğini merak ediyordu. Ama bunu ona nasıl açıklayacağımı bilmiyordum. Minhyuk ile karşı karşıya kalmasını hiç istemiyordum.
"E-elektrikler gitti galiba b-ben de anlamadım. Etraf birden k-karanlık oldu."
"Felix yalan söylediğini anlayabiliyorum. Lütfen bana şimdi doğruları söyle güzelim."
"Kütüphanede az bir işim kalmıştı ki kapı açıldı ve içeriye Minhyuk girdi. Geçen gün ona karşı çıktığım için bana ufak(!) bir ceza vermek istedi. Çıkarken kapıyı arkasından kilitledi ve o gittikten bir kaç dakika sonrada ışık gitti. Şey benim niktofobim var yani k-karanlıtan korkuyorum. Etraf zifiri karanlık olunca da panik atak geçirip bayılmışım işte."
Hyunjin konuşmam bitene kadar tek kelime etmemişti. Az önce elimi saçından çekerken bileğimi tuttuğu elini yumruk yapmış sıkıyordu. Eklem yerleri sıktığı yumruğu yüzünden iyice beyazlamıştı.
"O piçi bulduğum yerde geberteceğim."
"Hayır hayır sakın lütfen Hyunjin daha sonra daha beterini yapacak. O her zaman öyle biri oldu."
"Daha sonra daha beterini yapamayacak çünkü buna izin vermeyeceğim. Artık sana zarar vermesine izin vermeyeceğim. Sadece o pezevenkin değil hiç kimsenin sana zarar vermesine izin vermeyeceğim."
Sıktığı yumruğunun üstüne kendi elimi koymuştum. Elini hemen açmış ve elimi kendi arasına almış, tutmuştu.
Galiba ilk defa bir arkadaşım oluyordu. Hyunjin benim ilk arkadaşım oluyordu.
"Teşekkür ederim Hyunjin" demiş ve elini tutmaya devam etmiştim. O da elini elimden çekmemiş ve sessiz bir şekilde serumumun bitmesini beklemiştik. O hastane odasında benim son konuşmamdan sonra ikimizde tek kelime etmemiş ve birbirimizin elini tutmaya devam etmiştik.
Sol alttaki küçük yıldıza basıp oy vermeyi unutmayın ☆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Never Know | HyunLix
FanfictionHyunjin: Herkese karşı bu kadar saf olmak zorunda mısın ? Felix: Buna mecburum. [TAMAMLANDI]