Felix
Öğle teneffüsünde çocuklar kantine gitmişlerdi. Ben de çok sevgili(!) hocamızın benim üstüme yıktığı kütüphaneyi düzenleme görevini gerçekleştirmek için kütüphaneye doğru gidiyordum. Kütüphane en aşağıda bodrum katındaydı. En başta Changbin ve Jeongin olmak üzere bütün hepsi bana yardım etmeyi teklif etmişlerdi ama bana verilen bir görev yüzünden onların zamanından da çalmamak için kibarca yardım tekliflerini reddetmiştim.
Öğle teneffüsü olduğu için okulda ki herkes ya kantinde ya da bahçedeydi. Kütüphaneye vardığımda kapıyı açıp içeriye baktım. İçerisinin boş olması beni sevindirmişti. Açtığım kapıyı yavaşça kapatıp raflara doğru yürüdüm.
Kitapları alfabe sırasına göre dizmem gerekiyordu. Ama maalesef hepsi çok fazla birbirine karışmıştı. Neden aldığın şeyi aldığın yere geri koymazsın ki yani ? Aldıklarını geri yerine koysalar böyle düzenleme sorunuda olmazdı.
A harfinden başlayarak kitapları dizmeye başlamıştım. Başta sorun yoktu ama sonraki harflere geçtikçe yorulduğumu hissetmeye başlamıştım. Kolay gibi görünse bile aslında zor bir işti.
Düzenlemek için son bir kaç harf kalmıştı ki kapının gürültü ile açılması bir oldu. İçeriye Minhyuk girmişti. Girdiği gibi de gürültü ile açtığı kapıyı arkasından kapatmıştı. Yanıma doğru gelmeye başladı.
"Oo küçük Felix'imiz buradaymış."
"Ne istiyorsun Minhyuk ?"
"Bir şey istemeye gelmedim. O gün sınıfta ki konuşmamız bitmemişti. Onu bitirmeye geldim."
"Benim için bitti ama."
"Sen kimin umrundasın ? Benim için bitmedi ve bugün bitecek."
Minhyuk aramızda ki mesafeyi giderek daha da kapatmıştı. Gözlerinde ki sinir çok belli bir şekilde görülüyordu.
"Benimle neden uğraşıyorsun ? Sana ne yaptım ?"
"Benim için yalnızca eğlencesin. Seninle uğraşırken kedinin fare ile oynadığı zaman duyduğu hissi yaşıyorum."
"Ama ben fare değilim."
"Benim gözümde bokların içinde gezen, iğrenç ve çirkin bir fareden farkın yok."
Beni ifade ediş biçimi ile kırılmıştım, üzülmüştüm ama en çokta özgüvenimi yeniden ve yeniden kaybetmiştim. Ben bu lafları hak edecek hiçbir şey yapmamıştım ona. Sadece azıcık kendimi savunmuştum. Ama ben güçsüzdüm.
"Tek başınasın. Her zaman olduğu gibi. Sen yalnızlığa mahkumsun Felix."
Dediği doğruydu. Ben yalnızdım. Ben hep yalnızdım.
"Neden konuşmuyorsun ? Şimdi de ufak çocuklar gibi ağlayacak mısın yoksa ?" gülerek ve alayla söylemişti.
Bu kadar güçsüz ve savunmasız olduğum için bir kez daha kendimden nefret etmiştim.
"Sana acıdığım için ufak bir ceza vereceğim. Bir daha bana karşı çıkmaman ve dediklerimi yapman için küçük bir uyarı olarak düşün bunu." demişti.
Ne cezasından bahsediyordu ?
Bana bakarak göz kırpmış ve kapıya doğru adımlamıştı. Kapının önünde durup cebinden çıkarttığı anahtarları sallamıştı.
"Sana iyi eğlenceler fare" diyerek gülmüş ve kapıyı arkasından kapatıp cebinden çıkarttığı anahtarlar ile kapıyı üstüme kilitlemişti. Beni bu kütüphaneye kapatmıştı.
Salak gibi telefonumu çantamda bıraktığım için arayabilecek ve yardım çağırabileceğim kimsede yoktu. Kütüphane bodrum katında olduğu içinde buraya kütüphanede işi olmayanlar hariç kimse gelmez-gitmezdi. Öğle teneffüsünün bitmesine az bir zaman kalmıştı ve herkes sınıflarına gidecekti. Kimse buraya gelmezdi. Minhyuk bunu çok iyi biliyordu. Çaresiz bir şekilde kütüphanenin içinde bulunan sıralara doğru ilerleyip oturdum. En azından ışık vardı diye düşünüyordum. En azından karanlıkta değildim. Kütüphane bodrum katında olduğu için etrafta cam yoktu . Işık harici bu kütüphane başka türlü aydınlanamazdı.
Buradan çıkmak için birinin beni fark etmesini dilemekten başka şansım yoktu. Ama Minhyuk'unda dediği gibi ben yalnızdım. Beni kimse umursamaz ve önemsemezdi.
En azından bir hizmetlinin kütüphaneyi kontrol etmesini umuyordum. Bir anda ışıkların kapanması ile oturduğum yere biraz daha sindim. İşte şimdi bitmiştim. Karanlıktan çok korkuyordum.
Uzun bir süredir Niktofobim ile baş etmeye çalışıyordum. Bunun için bir sürü psikoloğa gitmiş ve yüzlerce seans almıştım. Ama hiçbir şekilde bunun önüne geçememiştim. Nefes alıp vermelerim hızlanmış ve gerçekten korkmaya başlamıştım.
Minhyuk'un beni sadece kütüphaneye kapatması onun için ceza sayılmazdı. Beni bu kütüphanede korkum ile baş başa bırakmıştı. İşte şimdi bu bir cezaydı.
Bu kadar güçsüz, özgüvensiz, çirkin ve korkak olmamın cezasını çekiyordum. Yine tek başıma ve yalnızdım her zaman olduğu gibi.
Sol alttaki küçük yıldıza basıp oy vermeyi unutmayın ☆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Never Know | HyunLix
Fiksi PenggemarHyunjin: Herkese karşı bu kadar saf olmak zorunda mısın ? Felix: Buna mecburum. [TAMAMLANDI]