Acılarımla yüzleşmeye ve onları benimsemeye başlamıştım artık, yitirdiğim sevgilim için yaktığım ağıtlarla ve geçip giden o güzel günlerle ayakta kalıyordum artık. Bunun bir sonu gelecek miydi bilmiyordum ama bu halde yaşanamayacak kadar ağırlaşmıştı her şey, biliyordum. Ben ayın yansıttığı bir ışıkken önüme kara bulutlar geçip beni yok etti koca gökyüzünde. O bulutlar kendi kirlilikleriyle beni geceye karıştırdıklarında her şeyimi kopardılar benden. En başta da hayatımı... Yaşamak büyük bir sorumlulukken omuzlarıma binen bu ağır yükle yaşamak daha da zordu bundan böyle. Bir şekilde yaşanacaktı elbet ama o şekil nasıl olacaktı orası bilinmezdi. Ben kendimi birine teslim etmiştim. Adı Ulaç'tı.Tanımıyordum ama ona gitmiştim, sevmiyordum ama onda huzur bulmuştum. Belki hayat onu da benim kalbime koyardı, bunun için çabalamıştım. Ama unuttuğum bir şey vardı. Hayat beni hiçbir zaman sevmemişti ve düzene sokmaya çalıştığım hayatımı her zaman bozmuştu. Yine öyle mi olacaktı acaba? Bu kurduğum hayatta da mı kendim kalacak, acılarımın kurbanı olacaktım ya da? Bir hayata çıkmıştım bundan böyle, onu unutmak istemiştim kalbimin yarası hala tazeyken. Silinen yüzü gibi sevdası da silinir miydi aklımdan bilmem ama artık biz iki cihanda bile bir araya gelmezdik. Zira biz birbirimize ait değildik... "O papatyalara bakamadım, tıpkı aşkıma bakamadığım gibi. Her ikisi de solup gitti ellerimde, ikisi de öyle narindi ki, korumadım onları. Benden gittiler; çok ama çok uzaklara gidip beni bir başıma bıraktılar. Sevdasız kaldım, acıyla sınandım, hislerime veda ettim, kalbimi bıraktım bilinmezliğe..."
30 parts