Tam kontrol edemeden atıyorum lütfen hata barsa düzeltmekten çekinmeyin💓
Sabah Renjun başında güçlü bir ağrı ve dün geceden kalma bir sinirle uyanmıştı. Nasıl hissetmesi gerektiğini bile seçemiyordu; Pişman bir arkadaş mı, sinirli bir platonik mi yoksa sadece sinirleri bozulmuş Renjun mi.. Saçlarını karıştırarak yüzünü yıkamak için odasından çıkıp lavaboya yöneldi. Bugün haftanın son okul günüydü ve Donghyuck'la mutlaka konuşması lazımdı. Araya iki gün daha girerse ikisinin de daha çok üzüleceğini biliyordu.
Hızlıca giyinip kahvaltı etmeden, hem çabuk gitmek hem de ailesinin Mark'ın yüzündeki değişimi fark edip bunun masada konusunu açmalarından korktuğu için, kendini dışarı attı. Saat oldukça erkendi ve Donghyuck'un geç geleceğini -belki hiç gelmeyebilirdi- bildiğinden yokuş aşağı inmek yerine tersi yöne Donghyuck'un yaşadığı mahalleye gitmek için ilerledi.
"Özür dilerim, sana söylemeliydim ama seni üzeceğinden kork- hayır bu olmaz daha çok sinirlenir." derin bir nefes alıp ellerini esnetti. Ne diyeceğinin pratiğini yapıyordu çünkü anlık bir heyecanla söylediği herhangi bir şey hem daha fazla sır ortaya çıkarabilir hem de Donghyuck'u üzebilirdi.
"Özür dilerim, sana söyleyecektim ama Mark beni tehdit et- diyeyim de Mark beni ölmekten beter etsin, tabii."
"Tekrar. Özür dilerim, sana söyleyecektim ama-" Bu sefer cümlesini kesen ses kendisinin değil, hemen dibindeki çocuktandı. Renjun kafasını yavaşça oynadığı ellerinden kaldırıp yanı başımdaki çocuğa baktı.
"Bana neyi söyleyecektin?" Jeno elleri cebinde Renjun'i boş bakışlarla izliyordu. Son birkaç haftadır hissettirdiği o saf gerginlik yine çocuğun etrafındaydı.
"Sana bir şey söyleyeceğimi neden düşündün? Başka birine diyeceklerimi planlıyorum sadece." Renjun, özellikle Jeno şu sıralar normalde olduğundan daha garip davranıyorken sert davranmak istemese bile dün yüzünden bugün de sinirli hissediyordu çocuğa karşı. Jeno ise hiç mimik değiştirmeden başını anlamış gibi sallayıp omuzlarını silkti.
"Pekala, ama okulun diğer tarafta kaldığını biliyorsun değil mi?" dedi kafasıyla Renjun'in geldiği yolu göstererek. Renjun'in bugün gıcık bir insan olası gelmişti ya bir kere, durdurabilene aşkolsun.
"Bu tür soruları soran örnekte bir öğrenci değilsin, ben de okulun nerede olduğunu bilmeyecek kadar salak değilim. Donghyuck'a gidiyorum." Jeno dudağını yalayıp başını eğdi ve derin bir iç çekişle kafasını sağa sola sağladı.
"Seninle nasıl ödev yapacağımızı gerçekten bilmiyorum Renjun. Sinirlerimi stabil tutmak için çalışmam gerekecek." Renjun kalbinin kırıldığını hissederken aynı zamanda sinirlenmişti de. Şu fazla açıksözlülü olma davranışını çocuğun ağzına tıkıp yok etmek istiyordu. Yine de sinirin baskın geldiğini hissedip ödün vermedi. Dilini şaklatıp dudağını düz bir çizgide birleştirdi.
"Evet, ama bunu sevgilinin getirdiği ödevi en azından birazcık değiştirmeyi akıl etseydin yapmak zorunda kalmazdın." Kaşlarını kaldırıp gayet sakin bir şekilde başını salladı. "Ve senden bu yaptığım için özür de diledim, herneyse. Donghyuck'a neden gidiyorsun? Hasta mı?" Dedi sonlara doğru sesi sanki sır verilmiş gibi kısılırken. Renjun çocuğun nasıl bu kadar yüzsüz olabildiğine inanamıyordu. İki grup da birbiriyle onlarca kez kavga etmişti, Donghyuck'un en başımda bunları yaşamasına sebep olanlardan birisi de Jeno'ydu ve olan her şeyi bildiği halde hiçbir şey dememeyi seçmişti. Bilerek mi böyle davranıyordu yoksa gerçekten hiçbir şeyi umursamayan bir insan mıydı, Renjun için bunu anlamak güçtü. İçinde bir yer Jeno'nun iyi bir insan olduğunu ve eski arkadaşını tabii ki soracağını söylerken Renjun'in kafası o yeri duyamayacak kadar kalabalık ve karmaşıktı.