forty four

140 17 25
                                    

Jeno karnının üzerinde oluşan hafif ağırlıkla beraber açtı gözlerini kapalı perdelerden giren ışığın yapabildiği kadar aydınlattığı odasında. Birkaç kez uyandığını idrak edememiş gibi uzun uzun kırpıştırdı gözlerini, kedisi üstünden atlayıp yatağın duvar kenarına geçti ve yattı sahibini izlerken gözleri.

Uyanmak istemedi, masasının üstünden saati görmeseydi geri de yatmayı planlamıştı hatta, fakat okula azar yemeden gidebilmesi için kalkması lazımdı.

"Günaydın Seol." dedi kafasını severken kedinin. Miyavladı yalnızca cevap olarak, gözlerini kapattı.

Tavanıyla bakıştı bir süre tam olarak ayılmayı beklerken ama bu daha da çok uykusunu getirdiğinden kalktı ve oturur pozisyona geçti yatağında, üzerinden örtüsü atıp uç kısmını kedisinin üstüne örttü.

"Neden çok yorgun hissediyorum?" Sordu kendi kendine, dün çok geç bir saatte de yatmamıştı halbuki. Ödevin kaynakça kısmını hallettikten sonra biraz oyun oynamış ve uyumuştu, saat yarım bile olmayabilirdi yatağına girdiğinde.

'Herneyse geçer nasıl olsa.' diye geçirdi içinden, bir kere ovdu yüzünü ve kalktı yatağından. Gözleri ağrıyordu.

Hızlıca soğuk bir duş aldı yorgunluğunun biraz geçmesi için, formasını giyip saçlarını kurutmakla uğraşmak istemediğinden indi direkt aşağı. Merdivenin yanından çalışma odasına geçerken kedilerin mamalarının yenilendiğini gördü -ki bu babasının eve geldim deme şekillerinden bir tanesiydi. Hiçbir tepki vermeden çalışma odasına girdi dün işi bittiği gibi öylece bıraktığı eşyalarını ve çantasını almak için. Toplandı, bilgisayardaki dosya bütününü belleğine alıp onu da çantasına attı. Odadan çıkıp kapısını geri kapattı.

O hole ilerlerken mutfaktan babası çıktı, gömleğinin kollarını dirseklerine kadar sıvamıştı, Jeno akşamdan kalma takımıyla durduğunu bilmesine rağmen az önce ütülenmiş gibi gözüktüğünü fark etti, kravatı da sıkı sıkıya bağlıydı adamın.

"Kahvaltı et." dedi adam bezle kurularken ellerini. "Teşekkür ederim." Diye kibarca reddetti Jeno durup. "Gel, hazır zaten. Hem biraz konuşmuş oluruz."

"Hiç iştahım yok, ödev teslimim var akşam konuşabiliriz. Görüşürüz." Kapıya yönelmişken arkasından tekrar seslendi adam. "Daha ne kadar kaçacaksın bu konudan?" Paltosunu vestiyerde alacakken durdu elleri, iki yanında serbest bırakıp kafasını adama çevirdi. "Sen beni bu işlerine oyuncak etmeyi bırakıncaya kadar." Bay Lee derin bir iç çekip pervaza yaslandı. "Seni oyuncak niye edeyim Jeno? Ama telefonda da söylediğim gibi, tanışın istiyorum." dedi dün Jeno'nun zorlamayla kapattırdığı konuyu tekrar açarken.

"Tanıştık ya zaten, eve gelip mutfağı dağıtmıştı.." Bay Lee'nin kaşları çatıldı kısacık bir süre, çocuğun neyden bahsettiğini anlamamış gibi, ardından bakışları yumuşadı; boğazını temizledi ve ellerini göğsünde bağladı. "O değil.." diye kısık bir sesle mırıldandı, utanmış gibi bir süre kaldırmadı kafasını ayaklarından.

"Hah. Yani bir ay bile geçirmediğin bir kadınla tanışmamı istiyorsun." mırıldandı Jeno adamın utandığını fark ederken. Hiç samimi gelmediğinden bu hareketi, daha da üstüne gidesi gelmişti şimdi.

Bay Lee bir şeyleri söylemekte zorlanıyormuş gibi birkaç defa açıp kapadı ağzını hâlâ yerdeyken bakışları, ardından kafasını kaldırıp bir süre kapalı tuttu gözlerini. Derin bir nefes aldı konuşmadan hemen önce. "Jeno, hayır." tekrar derin bir nefes aldı.

"Neredeyse yirmi yıldır hayatımda olan bir kadınla tanışmanı istiyorum." kaşları çatıldı gencin, adamın ne dediğini anlamadığından ağzından bir şaşkınlık nidası çıkardı. "Ne?"

steve °norenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin