thirty seven

416 50 38
                                    

Renjun gözleri kapalı gerinirken uzattığı elinin yumuşak bir şeye çarpmasıyla irkilip çekti kolunu. Esnedi, ardından zorlanarak açtı gözlerini. Donghyuck hemen yanındaydı, sırtüstü uzanmış bir şekilde Renjun'in vurmasından pek etkilenmemiş bir şekilde yatıyordu. Örtüyü üzerinden atıp yerinde gerindi, ardından çocuğu rahatsız etmeden çıktı yatağından. Başı, özellikle şakaklarının hemen arkası çok ağrıyordu. Odasından çıkıp banyoya yöneldi, aynadaki çirkin halini gördüğü gibi suratını buruşturup yıkadı yüzünü. İki gündür sabahlara böyle uyanmak çok da hoşuna giden bir şey değildi.

Aşağı indiğinde annesini gördü mutfakta bir şeylerle oyalanırken, içeriye girip masaya oturdu. Bayan Huang sesle beraber arkasına döndü, ancak Renjun kadının kötü bakışlarından bir haltlar yediğini anlayabilirdi.

"Özür dilerim." dedi başını ovuşturup tartışmaya bile girmeden. Zaten ortada kazanabileceği bir şey olmadığı gibi, sesini çıkaracak gücünün olduğunu da sanmıyordu. Annesi bir süre daha ayıplar gibi baktıktan sonra ocakta kaynayan suyu alıp önceden içine karıştırdığı bitkilerden koyduğu bardağa döktü, onu da Renjun'e uzattı.

"Al iç şunu, ölü gibi duruyorsun." Gözlerini kapatıp teşekkür ettikten sonra aldı önüne bardağı. "İçemediğini bildiğin halde böylesine içmen şaşırttı beni. Yanında Mark da yokmuş, teyzen söyledi. Neye güvendin acaba beyefendi." diye azarladığında bir yudum aldı çaydan. "Donghyuck'a güvendim yemin ederim."

"Yazık değil mi çocuğa? Eve gelişini bir görseydin. Neyseki baban yoktu dün gece iş davetine gittiğinden görmedi o halini, işte o zaman benim azarımla sıyrılamazdın."

"Özür dilerim ya. Oldu işte bir kereliğine." Annesi yıkadığı ellerini lavaboya silkeledikten sonra karşısına oturdu Renjun'in. Anında gözleri yumuşarken yanaklarını sevdi çocuğunun. "Bebeğim, sen babanla içmeyi bile sevmezsin ki. Ne oldu da o haldeydin?" Aniden gelen soruyla beraber şaşırsa bile bozmadan ovdu şakaklarını. "İnanır mısın anne, dün hakkında hatırladığım tek şey öyle bir zamanın var olduğu." dedi yalan söyleyerek. Ancak iyi oynamış olmalı ki annesi bir süre daha baksa bile oğluna, üstelemeyip ayağa kalktı ve üzerindeki önlüğü çıkardı.

"Baban erkenden çıktı arkadaşlarıyla olacakmış, ben de bizim kızlarla çıkacağım biraz. Evde tek kalırsınız değil mi? Baban beni alır akşama doğru geliriz eve." Başını sallayıp yüzünü çıkan dumana yaklaştırdı. "Tabii, iyi eğlenceler." Annesi Renjun'i kafasından öptükten sonra çıktı mutfaktan, Renjun'de yüzünü buhara dayaya dayaya içti çayını.

Bardağı bitirmeye yakınken kapının kapanma sesini duydu, zaten soğumaya yüz tutmuş olan çayın içini çöpe döküp bardağı bıraktı kenara. Akşam neler olduğunu, en azından bir kısmını hatırlıyordu. İçmeden öncesi tamamen aklındaydı, bir ara Jisung'a sarılıp öptüğünü hatırlıyordu, balkonda olduğunu anımsıyordu. Daha sonra araya kocaman bir boşluk girerken evin kapısından girmeden önceki halini hatırlıyordu, ve ağladığını. Onun dışında hiçbir şey yoktu.

Yukarıya çıkıp tekrar odasına gitti. Telefonunu etrafında aradı, ancak bulamadı. Sıkıntıdan yapacak başka bir şey bulamayınca tekrar yattı yatağına. Donghyuck yanında kıpırdansa bile uyanmadı, Renjun'de biraz daha uyumaya karar verdi.

Uyandığında Donghyuck yanında yoktu. örtüsünü üzerinden atıp kalktı yatağından. Gerinip esnerken kapı açıldı, ıslak yüzüyle Donghyuck girdi içeri.

"Günaydın." dedi Donghyuck'a dönüp. Donghyuck tatlı bir gülümsemeyle karşılık verip ellerini üzerine sildi. "Günaydın, gerçi saat öğlene yaklaşıyor." Yatağına oturup gözlerini ovuşturdu.

steve °norenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin