Renjun ellerini pantolonuna silip büyük bir gerginlikle bastı zile. Uykusuzdu, dün raporlar için neredeyse üç saat uğraşmıştı. Göz kapaklarının şiş olduğunu gözlerini açarken hissettiği baskıdan anlayabiliyordu. Dün neredeyse beşte uyumuştu ve şimdi saat sabahın dokuzunda Jeno'nun evinin önündeydi.
Kapı bir iki dakikanın sonunda açıldığında gözlerini kapatmış bir şekilde eğdiği başını kaldırıp derin bir nefes aldı. Jeno'nun da en azından saat dörtte uyanık olduğunu biliyordu ancak o kendisinin aksine gayet iyi uyanmış gibiydi. Renjun dün Jeno ile konuşup yattıktan sonra sabah sekiz gibi öğretmeni aramış, bir işi çıktığından dolayı ödevi birkaç saat daha erken teslim etmelerini söylemişti. Bunun üzerine öğretmeninin dediğini kavrayamayıp bir yarım saat daha uyumuş ve hemen ardından yataktan zıplayarak kalktığı gibi Jeno'yu uyanması için arayıp direkt evden çıkmıştı.
Jeno üzerinde beyaz kısakollu bir tişört ve dizinin biraz üstünde biten şortuyla beraber dikilirken çocuğu süzdü. "Dokuz.. biraz erken oldu galiba senin için?" Dedi sesinde garip bir tonla. Renjun tek gözü kapalı bir şekilde ışığa alışmak için durdu. Ne kadar kötü gözüktüğünü merak edip kaşlarını çattı. "Ne demek istiyorsun?" Jeno çocuğun suratına bir süre baktıktan sonra kafasını salladı. "Bir şey demek istemedim."
"İçeri geçmek ister misin? Soğukta bekleme."
"Sorun değil. Ailen evdedir, saat çok erken. Beklerim." Jeno kapının biraz arkasına çekilip eliyle içeriyi gösterdi. "Ailem evde değil." Renjun ayakkabılarını çıkarıp içeriye adımlarken Jeno arkasından seslendi.
"Ayrıca kağıtların dün söylediğin kişisel kısımlarını yapmayı da tamamen unuttum, onu da beklemen gerekecek." Renjun Jeno'ya kısacık bir süre unutacağını tahmin ettiğini belli etmek için gözlerini kısarak baktı, ardından kafasını salladı.
"Sorun değil, çok uzun sürmez o kısım zaten."
Jeno rahat adımlarla Renjun'in önüne geçip direkt karşısına çıkan salonu gösterdi. "Ben gelene kadar sen geç otur. Elini yüzünü yıkamak ister misin? Biraz açılırsın. Lavabo ileride koridordan girince sağdaki ilk kapı." Renjun Jeno'ya kaşlarını kaldırıp baktı. "Dümdüz 'berbat gözüküyorsun, git bi yüzünü yıka kendine gel.' desen daha az garip olurdu Jeno." Jeno mahçup olmuş gibi bakıp ensesine elini attı."Berbat değil de, yorgun gözüküyorsun." Renjun üstelemeyip çantasını koltuğun yanına bıraktı. "Ben kağıtlarımı alıp geliyorum." Başını sallayıp yağmurluğunu çıkardı, koltuğun başına yerleştirirken Jeno'nun gösterdiği yere, lavaboya yöneldi. Esneyip aynanın karşısına geçti.
Gerçekten de berbat gözüküyordu. Göz kapakları şiş ve kırmızıydı, gözlernin altında küçük bir çizgi oluşmuştu, dudakları da gözleri gibi şişmişti. Gözünün ak kısmı kırmızı damarlarını ortaya çıkarmıştı. Hasta olduğunda bile bu kadar çirkin gözükmediğine emindi.
Derin bir nefes alıp suyu en soğuğa çevirdi ve birkaç kez yüzüne suyu çarptı. Ardından kağıt havluyla yüzünü kurulayıp daha iyi göründüğüne emin olduktan sonra kapıyı açıp çıktı. Hâlâ uykusu olduğunu belli edermişcesine gerinip esnediğinde merdivenin son basamağından inen Jeno ile karşılaştı. Elindeki kağıtları orta masaya bırakırken güldü. "Bu kadar uykun var mı gerçekten.." Dedi Renjun'in esnemesi bittiğinde. Renjun gözlerini devirip Jeno'nun biraz uzağına, koltuğa oturdu. "Asıl sen nasıl uykunu almış gibi duruyorsun? Sana fotoğrafları attığımda uyanıktın." Kağıtları çevirip kaleminin ucuna basarken silkti omuzlarını. "Aldım uykumu. Hep geç yatar, bu saatlerde kalkarım."
"Gerçek bir yetenek." Dediğinde Jeno yarım yamalak gülüp okuduğu sorunun altına bir şeyler yazmaya başladı. Yazarken bir yandan da Renjun ile konuşuyordu. "Senin de az uyuyan birisi olduğunu sanıyordum. Bilirsin erken kalkman gerekiyordur."
