Sondaki not kısmına göz atarsanız beni çok mutlu edersiniz ama atmasanız da hiç sorun değil,
iyi okumalarrRenjun Jeno kapıyı kapatabilsin diye hızlıca çocuğun önüne geçip bekledi onun da gelmesi için. "Montunu alayım." Çantasını yere bırakıp çıkardı montunu ve çocuğa verdi, tekrar aldı eline çantasını.
"Nerede çalışalım..?"
"Salonda çalışabiliriz, çalışma odasında veya benim odamda sen seç."
"Senin için hangisi uygunsa." Jeno hmmlayıp birkaç saniye durakladıktan sonra çocuğu geçip adımladı merdivenlerin yanından ilerleyen koridora. "Bilgisayarlar çalışma odasında, bir yere getirip götürmekle uğraşmayalım o zaman." Renjun çocuk kendisine bakmasa bile başını sallayıp takip etti evin hiç görmediği kısmına, iki karşı karşıya kapıyı geçip üçüncüsünde durdu Jeno ve üstündeki kilidi açıp girdi içeri, Renjun'in girmesi için de bekledi ardından ışığı açtı.
"Bekle şurayı bir ayarlayayım." Renjun başını sallayıp inceledi etrafı.
Genişçe odanın ortasında koca siyah bir masa ve masanın üstüne yerleştirilmiş iki ekran duruyordu. Jeno masanın arkasına geçip Renjun'in tam olarak göremediği eşyaları ve kağıt tomarlarını düzeltirken kendisi de içeriye biraz saha girdi. Sol duvar boydan boya kütüphaneyle kaplanmıştı, neredeyse ağzına kadar da doluydu ve Renjun'in gördüğü kadarıyla kalın, çoğunluğu iş ile alakalı kitaplara benziyorlardı. Sağ tarafta ise daha küçük ve neredeyse boş kalmış bir kütüphane daha, hemen yanına birleştirilmiş oldukça rahat duran iki kişilik bir koltuk vardı. Kapının tam karşısındaysa perdeleri yarı kapalı koca bir pencere.
"Burayı ben genelde hiç kullanmam da." Jeno işini bitirip doğrulduğunda eğildiği yerden, Renjun de etrafından bakışlarını çekip ona döndü hızlıca. "Çalışmak için güzel bir yer, neden kullanmayasın ki?"
"Bilmem, küçüklüğümden beri pek girmedim buraya. Genelde babam olur." Renjun anladığını belli etmek için başını salladıktan sonra çantasını masanın yanına indirdi ve adımladı çocuğa doğru. "Direkt başlayalım mı?"
"Olur. Ama önce kendime kahve yapacağım, ister misin?"
"Evet, ben de seninle geleyim hatta." Jeno başını salladı usulca, çocuğa eliyle kapıyı gösterdi, Renjun çıktıktan sonra kendisi de çıktı odadan. "Ah." dediğinde Jeno aklıma bir şey gelmiş gibi Renjun durup döndü çocuğa merakla. "Bizimkilere yemlerini de vermem lazım. Önce onu halledeyim." diye söylediğinde Renjun atıldı. "İşi paylaşabiliriz istersen kahveleri ben- Sen yaparsın." dedi direkt değiştirerek cümlesini. "Mutfağa başkasının girmesinden hoşlanmıyordun, evet. Ben de kedilerinin yemlerini halledirim o zaman, huh?" Jeno şaşkınlıkla kaldırdı kaşlarını. "Bunu nereden biliyorsun?"
"Sen söylemiştin.." dedi Renjun çocuğum tepkisinin verdiği utançla eli ensesine giderken. "Önceki gelişimde, odanda çocukluk resimlerine bakarken." Jeno yüz ifadesini değiştirmeden, aynı şaşkınlıkla kilitlendi çocuğa kısa bir süre, daldığı yerden çıkmış gibi ufak bir iç çekip salladı başını.
"Doğru.. Hatırlamana şaşırdım." Dedi Jeno ufacık bir tebessümle, ardından sessizce güldü kısa bir süre. Ancak bunu yapması aralarında oluşan o hafif garipliğe pek bir etki etmedi.
"Senin için hassas bir konuyu nasıl unutayım ki? Arkadaş olmanın ne anlamı kalır." Jeno daha geniş bir şekilde gülümsedi bu sefer çocuğa, ikisi de öylece durdukları yerde kalmaya devam edecek gibi dururken ellerini pantolonuna sildi ve ortamı ilk kendisi bozdu. "O zaman ben kahveleri yapayım. Yemler de şu dolabın içinde, zaten ölçülü kap var üçü de aynı miktarda iki yemi karışık yiyorlar. Sonra ben çağırırım onları." Renjun gülümseyip gösterdiği dolaba ilerlerken seslendi mutfağa geçen çocuğa. "İşin uzun sürerse ben de çağırabilirim, aramız hiç de fena değil." Jeno cevap vermedi ama Renjun o kısık gülüşü duyduğundan bir cevap da beklememişti.