twenty six

404 54 21
                                    

"Çocuklar, bence anlatmak için fazla vaktiniz kalmadı." dedi Bay Jung kolundaki saate bakıp iç çekerek.  Renjun gözlerini kısıp oturduğu yerde hafifçe dikeldi. Jeno ise yayılmış, bir an önce konuşmayı bitirip ofisten çıkmak istiyormuş gibi gözüküyordu.

"Ne dediğinizi anlayamıyorum hocam." Renjun kaşlarını kaldırmış, kendisine hayal kırıklığıyla bakan öğretmenini izliyordu. "Aynen." dedi Jeno bıkkınlıkla. Onun pek azar yemekle derdi yok gibiydi.

"Dönem ödevleriniz, tamamen aynı." Jeno kaşlarını kaldırıp ilk defa tepkiyle baktığında Renjun ona doğru döndü. Gözlerini okumaya çalıştıysada hiçbir şey çıkaramadı. "Ama.."

"Farklı sınıflarda olmanız, dersinize farklı öğretmenlerin giriyor olması mı sizi buna teşvik etti bilmiyorum ama ceza alacağınızı biliyor olmalısınız. Bunun yanında sizi tekrar ödevlendireceğim." Renjun derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. İlk defa böyle bir konuyu konuşmak için Bay Jung'ın yanına gelmişti. Adrenalin tüm vücudunu ele geçirmiş, kanını kaynatıp bedeni terletiyordu. Halbuki ödevi bir ay boyunca, tek başına yaptığından oldukça emindi.

"Ben o ödev için bir ay uğraştım." dedi sakince derin bir nefes aldıktan hemen sonra. Ağlamak üzereymiş gibi hissediyordu. Bay Jung tüm ciddiyetiyle başını salladı, gözlüklerini düzeltip kollarını bağlayarak masaya yaslandı. "Güzeldi zaten, yüzlük. Beraber yapmış olmasaydınız." 

"Beraber yapmadık!" Renjun durumunu kurtarmaya çalışırken Jeno öylece oturmuş ikiliyi izliyordu. Bay Jung iki ödevi de önlerindeki masanın üzerine sertçe koyup çocuğun gözlerinin içine bakarken sayfa sayfa karşılaştırdı. Renjun son sayfa da bitip dosyalar kapandığında hayal kırıklığıyla Jeno'ya döndü. Tamamen aynısı olan dosyalar için açıklama bekliyordu. Jeno bir süre konuşmadı, Renjun'e de bakmadı.

"Özür dileriz hocam. Beraber yaptık." Dedi sonra usulca. Renjun'un sinirden gözleri doldu, ellerini sıktığından üzerindeki yaralar acıyordu. "Yalan söylüyorsun." dedi dişlerinin arasından.

"İnkar etmeyi bırak, yeter Renjun. Bunun başka bir açıklaması olamaz. Her türlü ikinizde ceza alacaksınız. Şimdi gidebilirsiniz, sizi çağıracağım." Renjun bir şey demek istese bile fark etmeyeceğini bildiğinden sadece kalktı. Jeno'nun da arkasından kalktığını görmüştü.

"Yarın yanıma gel Jeno. Konuşmamız gereken şeyler var."

"Bu arada Renjun, seninle de özel olarak konuşacağız. Yaraların hakkında, şu sıralar adını fazla duyuyorum." Kapının kolunu öyle çok sıktı ki elleri bembeyaz oldu ancak açamayacak kadar güçsüz hissediyordu. Jeno'nun eli omzunun yanından kola uzandı, Renjun'un elini biraz kaydırıp kapıyı açtı.

Kapı açıldığında bir anda her şey yüzüne vurmuş gibi deein bir nefes aldı. Bir iki adım attı, arkasındaki kapının kapanma sesini duyduğunda yavaşça yürümeye devam etti. Jeno Renjun'e yetişti, yanında yürümeye başladı.

"Neden gerçeği söylemedin?" diye sordu gözlerini takılı kaldığı yerden ayırmadan. Cevap gelmediğinde "Nereden buldun ödevimi?" dedi kısık bir sesle. Gözleri doluydu, kırparsa yaşların düşeceğini bildiğinden sadece açık tutmaya çaşılıyordu.

"Ben bulmadım." dedi Jeno. Sesinde garip bir tını vardı. Renjun ilk defa Jeno'nun sesini duyduğunda heyecanlanmadığını hissetti. İlk kez midesi bulandı. Canı yanıyordu, özellikle bunları Jeno'nun yapıyor olması canını yakıyordu. İkisi de bahçeye çıktılar. Şuan isteyeceği son şey Jeno ile beraber bahçede turlamak olsa bile derse girmenin onu daha da sinirlendireceğinden emindi.

"Renjun.." dedi çocuk arka bahçeye geçtiklerinde. Jeno'nun bir adım önünde durup bekledi. Yumruklarını sıkıp sözcüklerini kafasında seçmeye çalıştı. Eğer kendini dizginlemezse olan biten her şeyi anlatıp herkesi uçuruma sürükleyeceğini bilecek kadar iyi tanıyordu kendisini. Ama yine de artık patlama noktasındaydı ve tıpkı kendisine yapıldığı gibi karşısındakine de haksızlık yapıp kırmak istiyordu.

steve °norenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin