o t u z y e d i

489 42 38
                                    

🐊

"Biliyorum, çok acıttım seni. Fakat ben de senden farksız değildim. Sensizken yaşadığım hayat, hayat değildi. Babamdan sonra ilk defa, biri için bu kadar gözyaşı döktüğümü hatırlıyorum..."

Gözlerimi bir an olsun evin bu eşsiz güzelliğinden almayarak, onu dinledim. Doğrusu, onu gördüğüm ve günler sonra yeniden yeşerdiğim için büyük bir mutluluk duyuyordum. Başımı yavaşça ona doğru çevirdim, o masalsı gözlerinin içine baktım ve dudaklarımı kıvırarak, "Haftalar sonra ilk kez, kalbimin pompaladığı o sıcak kanı en derinlerimde hissediyorum Feza." deyip elini tuttum.
Aslında elini tutmak zorunda hissediyorum kendimi, çünkü onun gölgesi de çekilirse kalbimin üzerinden; benim kocaman bir kayadan hiçbir farkım kalmayacaktı.
Onu affettiğim söylenemezdi, içimde bir yerlerde ona karşı duymuş olduğum o öfke alevleri harlanıyordu fakat bu onların sönmeyeceği anlamına gelmezdi çünkü onun bir çift okyanus mavisi gözleri, alev alev yanan o ücra köşeye adeta su serpiyordu.

"Nesil?" diye yumuşak bir sesle fısıldayan Feza, üzerinde donuklaşmış olan gözlerimi kırpıştırmama neden olurken sorgu dolu bir ifadeyle yüzüne bakmaya başlamıştım.
Kuracağı cümleyi oldukça merak ediyordum, onun ağzından çıkan her şey beni öyle çok alakadar ediyordu ki!
"Bana eskisi gibi bakacak mısın?" işittiğim cümle kaşlarımın gevşemesine neden olurken, büyük bir dikkatle yüzüne bakınmaya devam ediyordum.
Çene kasları gerilmiş, alt dudağı titremeye başlamış ve bakışlarında inanılmaz bir acı oluşmuştu.
Onun bu hali, bedenime tonlarca bıçak darbesi armağan ederken etrafımızda kim var kim yok görmezden gelip, direkt olarak dudaklarına yapıştım.

Bu hamleyi kendimden beklemiyordum, sanki dudaklarımız birer mıknatıstı ve sürekli olarak birbirlerini çekiyor gibiydi.
Feza'nın dudaklarını oldukça yumuşak ve yavaş bir biçimde öpmeye devam ederken, alakasız bir biçimde hemen gözlerimin altında sıcak bir ıslaklık hissetmiştim.
Kendimi geriye doğru çekerek, dudaklarımızı ayırdım ve onun ağlıyor olduğunu gördüm.
Alt dudağımı ısırarak, elimi yanaklarına doğru götürüp bastırdım ve tam da o sırada, bana muazzam bir gülüş armağan ederek alnımdan öpmüştü.
Bu gülüş ve öpüşü günlerdir nasıl bir hazla bekliyor olduğumu asla tarif edemem fakat kimsesiz göğüs kafesimde, kulaklarıma doğru yükselen o tiz sesi duymak bana ayrı bir ferahlık bahşediyordu.
Her şey geçti diyordu o ses, bu masal çektiğin bütün acılara inat mutlu sonla bitecek diyordu...

"Bir daha sakın, beni terk etme."

"Seni asla terk etmeyeceğim."

Başımı sağa sola salladım, içten içe bir zahmet terk etme diye ironi yaparken gülümsemeye devam ediyordum. Sanki her şey yeni başlıyor ve sanki bu defa hiç olmadığı kadar güzel geçmeye hazırlanıyordu.
Kalbim yeniden pır pır olmuş uçuyordu, ruhum yeniden renkli renkli çiçeklerle filizleniyordu ve ben hiç olmadığım kadar huzurlu hissediyordum...

"Görev yapacağın okulu gezmek ve çocuklarla tanışmak istemiyor musun?"

Başımı hızla aşağı yukarı sallamışım, bir rüyada gibiydim fakat bu rüyadan uyanmaya mecalim yoktu. En önemlisi ise oldukça mutluydum ve hiç olmadığım kadar sevinç doluydum.
Okula girmeden önce başımı gökyüzüne kaldırıp, gözlerimin kenarlarından akan o sıcak yaşlar ile birlikte gülümsedim.
Anne ve babamın şu halimi görmesini öyle çok istiyordum ki...
Sahi, benim mutluluktan ağladığım bu dakikaları görmek onları da sevindirecek miydi?

ASİ KORSAN / YARI TEXTİNG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin