o t u z a l t ı

949 64 25
                                    

🐊

"Sütlaç, rahat bırak Raziye'yi!" diye bağırdığımda, Sütlaç bana doğru koşmuş ve elimde tutmuş olduğum biberonun ucunu yakalamıştı.
Henüz tam olarak yürüyememesine karşın, dikkatsizce koşup duruyor ve sürekli olarak yerlerde sürünüyordu.
O biberonunu emmeye devam ederken, ben de kafasını ve beyaz tüylerini bir güzel okşayıp Raziye'yi izliyordum.
Benim Sütlaç ile ilgilenmemi istemiyor gibiydi, dakika başı onu kucaklamamam için ayağımın dibinde bekliyor ve Sütlaç'ı görünce huysuzlanıyordu.

Sütlaç, elimde tuttuğum süt dolu biberonunu bitirip geriye doğru çekildiğinde, ben de dalgın dalgın onu izliyordum.
Biraz sonra annesinin yanına varmış ve diğer koyun sürüsü eşliğinde yola çıkmışlardı, Erman Çoban ile birlikte.
Bir süre bulunduğum ovanın içerisinde oturduktan sonra, sırtımda hissettiğim o dayanılmaz ağrıyı daha fazla çekmemek adına sırt üstü bir biçimde uzanıp gökyüzünü seyre daldım.

Masmaviydi bugün hava; berrak, huzurlu ve sessiz.
Son on sekiz gündür yaşamış olduğum rahatlığın haddi hesabı yoktu.
Son on sekiz gündür, kendime karşı beslediğim sevgi ve ilginin haddi hesabı yoktu...
Meğer insan herkes ve her şeyden önce kendini sevmeli, kendini anlamalı ve kendini dinlemeliyiş.
Kendi benliğimi bulmam, bütün şansımın sömürülmüş olduğunu düşünmeme neden olup duruyor ve yüzüme yayılan gülümseme yok oluyordu.

Doğa, hayvanlar, anneannem, berrak bir hava, sessiz bir köy ve hayatım boyunca hiç görmediğim sonsuz sevgi...
Hepsini bir arada yaşıyordum, hepsini bir arada hissediyor hepsine sonsuz bir saygı duyuyordum. Fakat bazen, hele ki bazı geceler Feza'ya karşı duyduğum o akıl almaz özlem beni kasıp kavuruyor ve gözlerime eziyet etmeme neden oluyordu.

Muğla'ya geldiğimden beri bir kez olsun aramamış, en ufağından küçük bir mesaj dahi atmamıştı.
Ona karşı duyduğum özlemden çok, onun tarafından terk edilen benliğime üzülüp duruyor fakat erkenden toparlanıyordum.
Bana ne yaparsa yapsın, ondan bir türlü vazgeçemiyor ve bir türlü aklımdan çıkaramıyordum.
O, benim ilk ve son aşkımdı. İlk ve son aşklar kolay kolay unutulamazdı...

Gün batımı saatlerinde, toprağın üzerinde uzanıp tertemiz gökyüzünü izlemek bana huzur veriyordu.
Teyzem ve dayım her hafta mutlaka ziyaretime gelir, Güney ve İrem her gün, iki saatte bir kesinlikle beni arar dururdu.
Bazen onlara sahip olduğum için şükrederdim, boş kalan omuzlarımı tutmaları ve asla yere çakılmamayı bana öğrettikleri için hepsine ayrı ayrı minnet duyuyordum.

Raziye, karnımın üzerinde bir güzel yerini alıp uyuduğunda tüylerini okşamaya başlamış ve yeniden Feza'yı düşünmüştüm.
Acaba şu an ne yapıyordu? O da, benim onu düşündüğüm gibi beni düşünüyor muydu yoksa aklına dahi getirmiyor muydu?
Didem abla her arayışında, Feza'nın durumunu ona soruyor fakat detaylı bir bilgi alamıyordum.
Şüphesiz, onun gözlerinin içine bakmayı bile öyle çok özlemiştim ve bu bana ağır gelmeye başlıyordu her geçen gün.

Raziye'nin tüylerini okşarken, köyün sessizliği ve kuşların cıvıltıları yeniden anın tadını çıkarmama neden olmuş ve Feza bir süreliğine bulut olup uçmuştu aklımdan.
Gökyüzünün benim için bir başka önemi ise, annem ve babamdı...
Hasretlerinden prangalar eskittiğim, ölüm döşeklerine düştüğüm, canım ailem...
Onları bazen öyle çok özlüyor, öyle çok acı çekerken buluyordum ki kendimi... Bu durum kendime acımama neden oluyor ve hemen anneanneme sarılıyordum.
Bu özlemin haddi hesabı yoktu, içimi deliyordu ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu.

ASİ KORSAN / YARI TEXTİNG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin