XIII - Süs Havuzundaki Gemi

363 48 2
                                    

Hani, çok önceden demiştim ya size hayatlarında ağır darbeler alan insanların gülüşlerinin ardından daima ani bir hüzün dalgası gelir vururdu kıyılarına. O anda tamda bu olay gerçekleşmişti. Akşam ki mutluluğumuzun ardından bu hüzün gelmişti kıyımıza vurmuştu. O kadar yanlış değerlendirmiştim ki yıllardır onu da kendimi de, tüm bunlara sebep olmuştum, olmuştuk. O suçsuz muydu, tabi ki hayır. Hala bana cevap veremediği milyonlarca şey vardı ama o da kırılmıştı en az benim kadar ve gözlerinde bunu görmek beni mutlu etmemiş, aksine daha beter bir hale getirmişti.

İnanmak istemiştim ona, deli gibi. Tüm bunları silmek, geçmişin izlerini unutmayı delicesine dilemiştim ama bir defa yaşanılan silinmiyordu bu kara kaplı defterden. Ve ne kadar istersem isteyeyim, Kirpi'ye inanamıyor, güvenemiyordum tamamen. Bugün beni öpse bile, yarın bir yabancı gibi davranır mıydı diye bir korku vardı hep içimde. Bu yüzden, onun gözlerinde gördüğüm kıvılcımın büyüyüp tamamen bir aleve dönüşmesini bekleyecektim ne kadar sürerse sürsün. O bana gelirse tutacaktım elinden ama ben ona bir adım olsun ilk atan olmayacaktım.

Gözlerim sabah ki, uykusuzlukla kapanırken peşinden gitme fikri yer etse bile beynimde vazgeçmiştim. Hem yeniden onu kırma, kırılma korkusu vardı içimde ve yıllarca onun peşinden dolanmış kalbine ulaşmaya çalışmış olan bendim. Şimdi, bunu yapma sırası ondaydı. O, öğrenmek istiyorsa o beni seviyorsa, o gelip de duracaktı karşımda. Bu düşünceler, zihnimin yollarını adımlarken gelen kapı sesiyle irkilmiştim. Tüm yangınlarımda açan çiçeklerin sahibi gelmişti hem de kızarmış gözleri ile bakarken bana. Yanıma gelip yatağın kenarına çöktüğünde ayaklanıp sırtımı yaslamıştım yatak başlığına. Kızarmış burnu, ve gizleyemediği gözleri ile öylesine yakıyordu ki içimi, ona delicesine sarılmamak saçlarına öpücükler bırakmamak için zor tutuyordum kendimi. Ağzımı açıp bir şey diyecek iken, uzanıp işaret parmağını bastırmıştı dudağıma.

Uzanıp yeniden yanağıma, birer alev olan buselerinin arasından 'üzgünüm' deyip beni deli etmeye başlamıştı yeniden. Kendini o kadar suçlu hissediyor gibiydi ki, her an kalbimdeki yaraları sarmak için bunu yapmaya devam etmek istiyordu. Onu anlıyordum ama bu daha da kırıyordu ikimizi de ve özür dilemek çare olmuyordu.

"Artık özür dilemene gerek yok, Kirpi." Yanağından tutup okşadığımda, gözleri huzurla kapanmıştı. Ben nasıl onunla allak bullak oluyorsam o da benden farksızdı.

"Ama üzgünüm." Kızarık gözleri ile bana sadece bakmayıp dokunurken adeta içime, yeniden okşadım yanağını parmağımla.

"Özür dileme. Kırdıysan bir kalbi, pişmansan sar, sev yaralarını. Kendi yaralarını sarmasına izin ver, ama özür dileme." Sesim titrek bir halde, içimden gelirken bir an olsun kopmamıştı benden. Bana daha da yaklaştığında, yatağın kenarına kayıp sırtını yatak başlığına yaslamasına izin vermiştim o kolunu açıp da beni göğsüne yatırırken. Başım göğsünde beni sarmalayıp yorganın altına girdiğinde, ilk defa sorgulamıştım herkesin dilinden düşmeyen huzur dedikleri şey bu mu diye. Sanki, cennetin kadim bahçesiydi kolları öylesine kutsal, öylesine huzur kokan.

Eli saçlarımın arasına geçip sıcak deniz dalgaları gibi okşayıp saçlarıma yıldızlar kadar güzel öpücükler bırakırken ise her şey hiç olmadığı kadar güzel ve özeldi. Nasıl bir dokunuş, bir sarılış, bir öpüş böylesine ruha dokunurdu?

"Sana sormamalıydım, o soruyu. Ben-"

"Şşş, dedim ya özür dilemek yok artık." Kalkıp da parmağımla susturduğumda onu, tatlı bir tebessüm oluşmuştu dudaklarında. Hala çocuktu Kirpi, hala benden ruhunu gizleyen ruhu kırık, aynalı dolabı tuzla buz olmuş çocuktu. İlk defa korkmak istemeden sığınıyordu kollarıma ama bu defa o korkutuyordu beni. Ya yine beni tüm bunlara pişman etseydi, ya yeniden depremler yaratsaydı ruhumda? Bu korku, içimi doldururken uzanıp bir buse bırakması ile dudağıma, silindi gitti her şey. Sanki söküp aldı içimden o korkuyu, bir öpücükte küle döndürdü.

Kırık Aynalı Ruhlar Ormanı | sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin