İnsan inandıklarıdır, derdi Anton Çehov. İnsan, inançlarının ettiği kadardır. Kimi kendine inanır, kimi bir dine, kimi evrene, kimi ailesine, kimi de çıkar gerçek sevginin yarattığı dünyaya inanır. Bu inanç bağlar insanı, bir tutmak olur çıkar hepimizin yürüdüğü bu sallantılı köprüde. Ben, bu köprüyü aştığım her adımımda tutunacak bir dal aradığımın, inancımı verecek birini, bir şeyi aradığımın çok uzun süredir farkındaydım. Ama öyle ki, neye inandığımı, neyin benim tutunduğum nokta olduğunu hiçbir zaman anlayamadım ben. Zaten sallandığım, ellerimden kaçan bu kadar noktanın ardından tutunacak bir dalım olmadığını anlamak da öyle zor değildi bence.
Yalnızca bir defa, tüm bu sallantıları kaldıracak gerçek sevginin anahtarını bulduğumu hissetmiştim. O da bir defa olsun bana sevgisini dudaklarının ucunda yanağıma bırakan Kirpi sayesindeydi. O an, hayatın tüm zorluklarını aşabileceğime olan inancım yüklenmişti. Bende Anton Çehov'un bahsettiği inançla dolmuştum. Ben aşık olmuştum. Ama, tüm bu güzelliklere tüm bu cennetin kadim bahçelerine rağmen aşk acıtırdı. Aşk, sizi habersiz gelen sonbahar gibi sarartıp soldurur, içinizde inşa ettiğiniz tüm o yolları yakıp yıkar bir harabeye dönüştürürdü. Benim, ona tutunduğum o anda tamda böyle yakmıştı beni aşk. Darmadağın, paramparça etmişti.
Lakin, şimdi tüm bu yıkımın ardından yeniden yeşeriyordu bahçelerdeki solmuş yapraklar, yeniden bir aşk büyüyordu içimde. Ve ben, buna engel olmayı bırakın, bu defa bir masal olup dudaklarından dökülen aşkla kavruluyordum. Oysa kendimi, her ateşin küllenip söneceğine bu derece inandırmış, her aşığın bir gün affetmeyeceğini bu kadar düşünmüş iken.
Demiştim ya, eskiden olsa ona koşa koşa giderdim diye. Belki o eski Sehun değildim ben. Ama bu noktada, ona en azından yönümü döndüğüm bir gerçekti. Ama bu değil miydi zaten aşkın insana tüm tükürdüklerini yalatması? Tüm o, derin içten gururları yerle bir etmesi? Buydu, yaralarınızı öpecek, yaralarını seveceğiniz birini karşısınıza çıkardığında, her şeyin hem anlamsız hemde en dolu anlamını bulduğu yer. İşte ben, bu noktaya gelmekten ölesiye korkuyordum, hemde deli gibi. Yeniden toparlanamayacağım kadar, yıkılırım mahvolurum diye. Ama geri de duramıyordum. Ben yıllarca, benden bir parçayı saklamış adamdan dönüp de bakmadan ardıma kaçamıyordum.
Tüm bu masal okuma ve çocuklarla geçen bol gülüşmeli saatler boyunca, içimde uzun zamandır yuvasını terk etmiş bir mutluluk hali dönüp yeniden bulmuştu yerini. Öyle ki, her gülüşüme yansıdığını herkes fark etmişti ve emindim, onlarda benimle beraber üstlenmişlerdi bu mutluluk ruhunu. Çocuklar gittikten sonra bile, hep aptal bir gülümseme yer bulmuştu yüzümde ve Chanyeol ile Baekhyun başta anlam veremeseler de sonradan eşlik etmişlerdi bana. Beraber gülüp eğlenmiş, beraber toplamıştık etrafı. Tüm dağılmışlıklar yerini bulduktan sonra ise, bir yanım Kirpi'nin nereye kaybolduğunu merak etse de sabah ki uykusuzluğum yeniden bulurken gözlerimi odama geçip dinlenmek istemiştim. Yemek saatine kadar biraz uyursam kendimi daha iyi hissedeceğime emindim.
"Çocuklar, ben odama geçiyorum. Biraz dinleneceğim, yemek hazırlamadan önce çağırırsınız olur mu?" dediğimde, ikisinden de onaylayan bir mırıldanmadan sonra odama doğru ilerlemiştim. Kirpi o masalı okuyup kalbime yaşattığı maratondan sonra dışarı çıkmış olmalı diye tahmin ederken, yanaklarıma ulaşan kanla hızlanmıştı adımlarım. Ne düşünecek ne de kalbimdeki bu hisleri bozacak halim vardı ama içeri geçtiğimde, odada Kirpi'yi bulmak en son beklediğim şeydi. Onu görür görmez yeniden bir kasılma oluşurken karnımda, yanaklarımdaki sıcaklıkla girmiştim içeri. Bir sandalye çekmiş, kitaplığın tavana ulaşan raflarını düzenliyordu özenle. Bana dönüp sabahtan beri dudaklarını öpen gülücük yeniden bulurken yerini, içim gitmişti bu görüntüye. Yinede sakin kalmayı deneyip ilerlemiştim yatağıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Aynalı Ruhlar Ormanı | sekai
FanfictionBu biraz tatlı, çokça acı, oldukça kanlı intikam hikayesi, Sekaifest Highlit için yazılmıştır.