Bu dünyada ki her şey belli bir düzene ve nedene bağlıdır. Böyle söyleyince ne kadar basit, ne kadar da sıradan geliyor değil mi? Aslında öyle. Bu düşünce de diğer düşünceler gibi temel olarak çok basit ama işin özüne girdiğinizde ise bir arapsaçından farksız, detaylar yığınından başka bir şey değildi. Ama doğruydu işte. Nasıl ki, dalından kopan bir yaprak tüm rotasını ezberlemiş gibi savruluyordu rüzgarın kollarında, diğer her şeyde aynı bu şekilde peyda oluyordu. Bizler de bilmeden aslında aynı o yaprak gibi, bir savruluyor bir duruluyor sonra ise yaşıyor ve yaşatıyorduk.
Size çok daha önceden, dizlerime yatıp saç tutamlarınızı sevip bu hikayenin belli başlı ilmeklerini açıklarken bahsetmiştim aslında bu konuya olan bakış açımı. Hatırlarsınız belki, size her şey benim için en doğru yerde, en doğru zamanda, en doğru kişiyle olur demiştim. Hatta bu konudan cesaretle pılımı pırtımı toplayıp da kalkıp gitmiştim bu evden veya kütüphaneden. Düşüncesizce ardımda bırakmıştım beni sevenleri ve kırık kalplerini. Ama yine de bir yerde, olması gereken şey buydu ve bu yüzden gerçekleşmişti. Şimdi, dönüp de bana bu kadar kaderci olmak zorunda mısın deyişlerinizi duyar gibiyim. Hayır, değildim aslında. Fakat, öyle yerlerden öyle detaylar fırlıyordu ki gözlerimin önüne, ne tesadüf diyebiliyordum buna ne de başka bir şey.
Oluyordu işte. Karşı çıkamadığım, karşısında duramadığım bir takım olaylar gerçekleşiyordu ve bana kalanda verilen rolü harfiyen yerine getirmek oluyordu. Yoksa, ne anlamı vardı? Gecenin bir yarısı kollarımda yatarken sevgilim, rüzgarın uğultusuyla uyanmanın ve aslında yine bu hikayede kaybolmuş olan ince bir ipliği bulmanın? Eğer buna kaderin tatlı veya acı cilvesi demeseydim inanın hiçbir anlamı olmazdı. Saçlarıma bıraktığı lavanta dalları kadar güzel öpücüklerden sonra derin bir uyku hali almıştı ikimizi de. Çok farklı ve özeldi. Düşünün ki, yıllarca yürek yangınınızın körükleyicisi olan adam çıkıp da bir öpüşüyle kapatıyordu tüm kabuklu eski yaraları. Unutturuyordu, anılar koridorunuzun en sonundaki kurumuş kan kaplı kapıları.
Bu yüzden, nasıl bir bakış yoğun duygular uyandırıyorsa ikimizde, diğer her şeyi de en yoğun halde hissediyorduk. Bir yerde okumuştum, aşık insan sarhoş insan gibidir diye. İnsan hissetmeden algılayamıyor ne kadar okursa okusun, öğrenirse öğrensin. Çünkü önceden bilmezdim, uykularımın bile bir sarhoşun uykusu kadar ağır ve yoğun olacağını. Fakat, bu ağır uykunun içinde bile size o bahsettiğim en doğru yerde, en doğru zamandaki olay gerçeklemeliyse uyandırırdı bir aşığı bile. O gecede, rüzgar pencereden içeri süzülüp tenimizi ısırırken bir el çekip almıştı beni uyku halimden. Gözlerimi açtığımda, kollarımdaydı Kirpi. Bir çocuk gibi sığınmıştı boynuma, üşümüştü farkında olmadan. Onu uyandırmaktan korkarak yavaşça sıyrılıp pencereyi kapatmak için ayaklanmıştım. Yatağın yan tarafında duran kitaplıktaki bazı kitaplar yere düşmüştü çoktan. Böylesine güçlü bir rüzgar nasıl çıkmıştı bilmiyordum ama o an tek düşündüğüm bir an önce kapatıp pencereyi sevgilimin kolları arasına geri dönmekti.
Zorlukla kapattıktan sonra pencereyi, uykulu gözlerimle yerdeki kitapların kirlenmesine razı olmayarak dağılanları toplamaya başlamıştım. Bir an önce toplayıp uyumaya devam etmek isterken o sırada bir kayıp iplik gelip de bulmuştu beni, geçmişin toz kaplı sayfalarından bir sayfayı koparıp sunmuştu ellerime. Yerde, kitaplığımın en sevdiğim parçalarından 'Yeraltından Notlar' duruyordu ve kitabın kenarından sarkan bir fotoğraftı bahsettiğim o iplik. Eski kenarları yıpranmaktan soyulmuş, bir kadın fotoğrafıydı bu. Oldukça güzel, yüzünde çilleri olan ve bakışlarından kim olduğunu ele veren bir kadındı.
Kadın, üzerinde çiçekli bir elbise, etrafında çiçeklerle bir sandalye de oturuyor elinde bir bebek tutuyordu. Fotoğrafta ki kadının Kirpi'nin annesi olduğunu ve bebeğin Kirpi olduğunu anlamak zor değildi ama niye burada, en sevdiğim kitabın arasındaydı anlayamamıştım. Bebeğe bakmak Kirpi'nin bebek halini görmek istesemde, ne yazık ki bebeğin yüzü görünmüyordu. Buna içerlenip üzülmüştüm aslında ama fotoğrafta dikkatimi çeken bir şeyle dağılıp gitmişti bu düşünceler. Kadın çok üzgün görünüyordu ya da bana öyle gelmişti. Ama fotoğrafı inceleyip arkasındaki yazıyı okuduğumda emin olabilmiştim. Fotoğrafın arkasında, koca harflerle 'Guguk Kuşu' yazıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Aynalı Ruhlar Ormanı | sekai
FanfictionBu biraz tatlı, çokça acı, oldukça kanlı intikam hikayesi, Sekaifest Highlit için yazılmıştır.