XX - Biraz Aşık, Biraz Düşkün (Final)

572 46 24
                                    

Biraz aşık, biraz düşkün, biraz vurgundum ben rüzgara. Doğadaki her şeyi için için severdim ama rüzgarın hep ayrı bir kalp odacığı olmuştu içimde. Bir dokunuşu vardı, bir yakışı, birde kollarıma sarılışı. En kötü anlarımda, çiçek kokusunu bana getirende rüzgardı. En iyi günlerimde yumuşacık elleriyle yüzümü sevende. Tüm o karanlığın, kaybolmuşluğun içinde de yine rüzgar vardı, hem içimin derinlerinde hem de bedenimin uzaklarında. İçimde dinmek bilmez fırtınalar hissediliyordu, dışımda ise Kirpi'nin uzaklardan gelen haykırışları ile burnumu esir alan kokusu.

Bir rüya mıydı tüm bunlar, yoksa gerçeğin en saf hali mi inanın bilmiyorum. Tek bildiğim daldığım o karanlıkta, bir an kendimi yemyeşil bir bahçede Kirpi'nin kollarında bulduğum ardından ise ani yükselen bir rüzgarın her şeyin yok etmesiyle ortada kalan bir fısıltı. "Lütfen uyan." Sonrası ise, yeniden karanlığın en yoğun halinin zihnimin duvarlarını boyamasıydı yalnızca. Yeniden bir yitiş, yeni bir kayboluştu. Bir döngüden ibaret olan hayatın içinde kendi başına dönmekte olan bir topaçtı bu durum. Aynı paradokstu.

Her şey, bahçede koşuşturan çocukların ardından yüzünde açan kiraz çiçekleriyle yanıma gelen Kirpi ile başlıyordu. Yüzümü elleri arasına alışı ve dudaklarıma bir kiraz çiçeği bırakışı ile. "Hayatımı hep böyle geçirmeyi dilemişim içten içe ama fark etmemişim bile. Hem sen varsın, hem dizleri yaralı olmayan çocuklar. Daha ne isteyebilirim ki?" diyordu kollarını belime sarıp da omzuma hayali bir öpücüğü bıraktığında. Bunu duyduğum anda sırtındaki ellerim titriyor, kalbim yeri yurdu belirsiz bir kuş gibi uçuşuyordu adeta. Her şey yeşil, her şey mükemmel iken titreyen ellerimde hissettiğim bir ıslaklık ile dönüyordum gökyüzüne. Yağmur yağıyor sanıyordum önce, ama apaçık gökyüzünde tek bulutun olmayışı ile anlam bile veremiyordum. Ellerimi açıp bekliyordum gözlerim kör kuyularda saklanırken. Ama gök gürültüsü duymayı beklerken, uzaklardan bir ses işitiyordum.

"Ne olur bırakma beni. Yalvarırım, uyan çocuk. Yalvarırım."

Duyduğum sesle anlam veremiyor, arkamda dikilen Kirpi'ye dönüyordum. "Duydun mu sende? Biri ağlıyor sanki." Dediğimde olumsuzca sallıyordu başını. "Çocukların sesini yanlış duymuş olmalısın." Uzanıp da elimi tuttuğunda, gök gürültüleri uzaklardan duyuluyordu. Yağmur teker teker göz yaşlarını döküyordu. Toprağı ölü kokturuyordu.

Defalarca, bu noktada yeniden dalmıştım o derin kuyulara. Yitip gitmiştim. Ama bu defa öylesine bir hüzünle yağıyordu ki yağmur, yüreğimi bile ıslatıyordu. Tüm renkleri silip gerçekliğin fırçasıyla boyuyordu her yeri. Günlerdir kapalı duran göz kapaklarım, düştükleri kuyudan çıkıp aydınlığa kavuşuyorlardı. Uyanıyordum, yatağımda. Yatağımızda. Karşımda, elime sarılı bir çift el ve hıçkırıklarını zorlukla tutmaya çalışan bir Kirpi buluyordum. Uyanmanın farkındalığı ile vücuduma yayılan acı ile kasılıyor, titremeden edemiyordum. Ama öylesine, içli ağlıyordu ki Kirpi diğer elimi uzatıp saçlarına bastırdığımda beni fark etmiyordu bile.

"Jongin."

Dediğimde, elime bastırdığı yüzü dönüyordu bana. Kırmızının en yakıcı tonu ile boyanmış gözleri titrerken bakıyordu bana. Önce bir kiraz çiçeği oluşuyordu dudaklarında, sonra ise solup giderken hıçkırıkları ile sarılıyordu boynuma.

"Şükürler olsun. Tanrım, binlerce defa şükürler olsun."

Fark etmeden o kadar sıkı sarılıyordu ki bana, tüm eklemlerimde ki ağrı bir dalga gibi artıyor yayılıyordu vücuduma. En çokta karnımda tarif edilmez bir ağrı oluşuyordu. Elim karnıma gittiğinde, hissettiğim bandajla netleşiyordu tüm bulanmış düşünceler. O an yeniden yaşanıyordu sanki. Sebastian, yeniden sinsice gülümsüyor, o kurşun yeniden karnımı yarıp geçiyordu.

Kırık Aynalı Ruhlar Ormanı | sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin