Sabahın tatlı ışıkları sarmalarken odamızdaki camı, burnuma dolan sandal ağacı kokusuyla ayılmıştım. Günlerdir beynimi kemiren düşünceler ve Kirpi ile yaşadıklarımız yüzünden uykusuzlukla çetin savaşlar verdiğimden, oldukça derin kuyulara daldığım bir gece olmuştu ve hala da atamamıştım üzerimde ki uyku örtüsünü. Yorganın altına daha da sığınmak, o sıcaklığı kaybetmek istemeyişim ise tamamen gerçeklerden kaçma isteğim ve bundandı.
"Günaydın." derin sesi kulaklarımı bulunca açılmıştı uykuya bulanmış gözlerim. Hiçbir sabah varlığını odada bulamazken şimdi yanı başımda olması şaşırtmıştı beni.
Aslında günlerdir her hareketi beni şaşırtıyordu. Sanki Kirpi gitmiş, bir anda yerine bambaşka biri gelmişti. Benimle konuşuyor, fikirlerini paylaşıyor bana olması gerekenden çok daha yakın davranıyordu. Neydi derdi, niye böylesine izin veriyordu dikenlerini sevmeme? Pamuk ellerimi binlerce defa kanatmamış gibi niye sokuluyordu yeniden yüreğime?
"Günaydın." dediğimde çoktan ayaklanıp elindeki ince kitabı kitaplığa bırakmıştı. Ne okuduğunu merak etsem bile bunu süpürürken aklımın halısının ardına, üzerinde gezinmişti bakışlarım. Üzerine yapışan kumaş pantolon, çizgili gömleği ve yeleği ile mükemmel bir uyum sağlamıştı. Bu hayata her giydiğini iyi taşıyabilenlerden yani en şanslılardan biri olarak gelmişti.
"Duş alıp hazırlansan iyi olacak. Seni biriyle tanıştıracağım. Bir saate hazır ol." diyip adımlarını sürümüştü dışarı. Bahsettiği kişi kim bilmesemde, tahminim Sebastian ile ilgili olduğu ve bu yüzden Kirpi'nin bu görüşmeyi çok önemsediğiydi. Boynundaki kravat da bunu destekler bir detaydı.
Zorlukla ayaklanıp Baekhyun'un önceden bıraktığı temiz kıyafetleri dolaptan çıkarmış, havlumu alıp banyoya geçmiştim. Suyun altında uykulu halim iyice terk edip bırakırken beni, belime sarılı havluyla aynadan bana el sallayan diplerde çıkan kızıllıklarıma baktım. Her görüşümde, annemin dokunmaya kıyamadığı kızıllıklarım gelir bir ukde olur otururdu içime. Çünkü düzenli aralıklarla tanınmamak adına boyuyordum ve kendimden kalan son detayı da böylesine gizlemek dokunuyordu. Ama sabah sabah bu duygusallığın ne yeri ne zamanıydı.
Belime sarılı havluyla koridora çıktığımda, mutfak masasında oturan 3lü de neden çarpılmış gibi bakıyorlardı bana anlamasam da, ensemi kaşıyıp
"Günaydın." demiştim.
Kirpi'nin yüzüne baktığımda ise, hiç beklemediğim bir ifade vardı gözlerinde. Önce zorlukla yutkunmuş sonra ise sinirle çatılmıştı kaşları. Beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. Bu adamın benimle derdi neydi ne alıp veremediği vardı cidden merak ediyordum.
"Günaydın, Kızıl." deyip gülerken Baekhyun ile Chanyeol bana, Kirpi seslerini bastırıp bağırmıştı adeta.
"10 dakikan var."
Bu kadar sinir bozucu olmayı nasıl beceriyor bilmesem de, sinirlenmemek adına cevap bile vermemiş derin bir nefes alıp içeri geçmiştim. Bana bu kadar tahammül edemiyorsa, konuşmayabilir her zamanki gibi görmezden gelebilirdi beni. Ama şimdi ne olduysa, hayatımın her alanına sızası gelmişti bir yağmur damlası gibi. Üzerime bir gömlek ve yelek geçirdikten sonra saçlarımı da el aynasından düzeltip mutfağa geçmiştim. Elimden geldiğince ona bakmamak için yoğun bir çaba harcıyordum. Gergin bir sabah en istemediğim şeydi.
"Saçlarındaki kızıllık ortaya çıkmaya başlamış." Chanyeol çayını yudumlarken saçlarıma bakıp söylüyordu.
"Evet, yeniden boyamam gerekiyor."
"Dışarı çıkmışken alsanıza Kızılcık. Yolunuzun üstü hem," Baekhyun önüme bir kase pirinç bırakırken gözlerim Kirpi'yi bulmuştu. Saç boyası almama izin verirdi herhalde, buna da sorun çıkarırsa ağzının ortasına bir yumruk koymam gerekebilirdi. Tamam, bakmayın öyle biraz abartıyor olabilirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Aynalı Ruhlar Ormanı | sekai
FanfictionBu biraz tatlı, çokça acı, oldukça kanlı intikam hikayesi, Sekaifest Highlit için yazılmıştır.