Öğleden sonra, Baekhyun'un bana çocuklarla ilgili anlattığı anıları ve Chanyeol ile Kirpi'nin yokluğu ile geçmişti. O anlattıkça bende yetimhanedeki yavrularımdan bahsetmiştim, öyle ki yılların özlemiyle ikimizi de ferahlatan saatler olmuştu bu hasbihaller. Sonrada sargılı koluma bakmak istemişti, pansuman yapmak ve nasıl diye bakmak için. Odaya geçtiğimizde çıkarmıştı kolumdaki sargıyı, Kirpi'nin dikiş attığı yarayı titizlikle temizlemeye başlamıştı içim giderken kan kokusuyla.
"İlk dikişini sana atmıştı Kirpi, ustalık eseri de yine sen oldun. " demişti acımı azaltmak ve dikkatimi dağıtmak için konuşurken. Söylediği şeyle diğer elim karnımdaki dikiş izini bulmuştu, sanki o günü yeniden yaşamışım gibi canım acısa kalbim deli bir heyecana kapılsa da bende gülmüştüm onunla. Kabuklu, eski yaralara gülünür, ti' ye alınırdı zaten değil mi? Yoksa ne kadar kokuşmuş olsa da yine de ağlanır mıydı, yine de hüzün sularında yıkanır mıydı insan? Eğer dökülmeliyse yaşlar niye birer kaktüse dönüşmüştü benim kirpik diplerim, niye unutmuştu nehirler akıtmayı?
"Hala kan tutuyor değil mi seni? " o dikişlerime bastırırken pamuğu kafamı sallamakla yetinmiştim, midemde ve başımda tonlarca ağırlık vardı.
Yeni bir sargı beziyle sarmaladıktan sonra kolumu, bugün için yıkanmamın dikişlerim için iyi olmayacağını bu yüzden bana temiz su getireceğini söyleyip çıkıp gitmişti Jesse. Bir süre sonra bir kap su, temiz bir bez ve ayna getirdiğinde teşekkür etmiştim. O da rica edip silmişti varlığını odadan. O çıktıktan sonra kolumdaki yeniden sızlamaya başlayan yaramla, vücudumu silmeye başlamıştım, iki günde üzerime yapışan tüm ağırlığı atma umuduyla. Yüzümü silerken çıkan fondötenin ardından yeniden ortaya çıkıp hakimiyetini kuran çillerime baktım.
Annem ne kadar çok seviyorsa öpüyorsa parmak uçlarıyla çillerimi, Kirpi o kadar sevmezdi diye düşünürdüm küçük bir çocukken. Çünkü ilk kesiştiğinde yollarımız, benimle bir defa buluştuktan sonra gözleri bir daha uzun zaman değmemişti yüzüme. Bende çocuk aklıyla çillerim çok çirkin diye bakamıyor sanmış, çok defa o çiller yüzünden ağlamıştım. Oysa çok sonra anladım ki sadece çillerimi değil beni tamamen ruhumla ve bedenimle yırtık bir kitaptan farksız görüyormuş. Bu yüzden bırakın sevmeyi, o yırtıklığı görmeye bile tahammülü yokmuş dikenleri yüreğini sarmalayan sevdiğimin.
Baekhyun'un getirdiği temiz giysileri üzerime geçirdikten sonra, gelen bulaşık sesleri ile mutfağa geçmiştim. O sırada Chanyeol da gelmişti beraber yemek yapıyorlardı iki deli dolu aşık. Tabi, Chanyeol yemek yapmaktan çok Baek'in beline sarılıp omzuna kelebek öpücükleri bırakıp duruyor, onu gıdıklıyordu ama kapattığım kapının sesini duyunca süt dökmüş kedi gibi uzaklaşmıştı sevgilisinden. Bana dönüp baktığında,
"Hey, Baek baksana çilli Sehun geri dönmüş." demişti gülüşlerinin arasından.
"Çilliyken daha güzel olduğunu düşünen tek kişi olamam, değil mi?" demişti Baekhyun bir yandan sebzeleri kızartırken.
"Bence böyle düşünen tek kişisin." bu gerçeği kendi içimde zar zor kabul etmişken gülerek söyledim onlara yardım etmek isteyip tezgaha yaklaşırken.
"Sen otur Sehunnie, kolunun dinlenmesi lazım." demişti Chanyeol beni masaya oturtup yaklaşmama bile izin vermezken.
Baekhyun ilahi sesiyle bir şarkı mırıldanıp yemeği hazırlarken, en kanlı ve acımasız savaşlarımın baş komutanı da girmişti içeri. Saçlarını öpen solgun yaprak kalıntıları vardı, tüm sinirini bahçede atmış olmalıydı. Eskiden olsa onun elimi ittirmelerinin arasında uzanır alırdım o yaprakları, ama artık o küçük, deli divane aşık Sehun yoktu ve olmayacaktı. Olamazdı da, çünkü artık acı dolu volkanlarda fokurdamak istemiyordum ve birkaç gün sonra buradan ayrılacağım gerçeği bizim aramızdaki ilişkinin bir kadavradan ibaret olduğunu hatırlatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Aynalı Ruhlar Ormanı | sekai
FanfictionBu biraz tatlı, çokça acı, oldukça kanlı intikam hikayesi, Sekaifest Highlit için yazılmıştır.