X - Cehennem Gölü

346 51 11
                                    

Bir pazar sabahı kahvaltısında, gazetedeki saçma sapan burç yorumlarının yanındaki bir köşe yazısında okumuştum, beynimizin anılarımızı birbirine ince ince dokuyup ilmeklediğini ve ne zaman ki bir anıyı, bir detayı hatırlamak istese birden fazla ilmeği ortaya çıkardığını. Hatta sırf bu yüzden, bir savunma mekanizması yaratarak aynı, ocaktan düşen bir tavayı tutmaya çalışırken bir anda sıcak olduğunu fark edip elimizi çekmemiz gibi, anıları hatırlarken de acı verici olanları anımsamamayı tercih ettiğini.

O zamanlar, anlayamamıştım tam olarak bunu. İnsan deneyimlemeden bir durumu,hiçbir şey kesin gelmiyor gözüne. Ama şimdi, tek göz odalı evimin mutfağındaki masamda ki halimden farklı olarak beynimin ne kadar çok beni korumak adına çabaladığını anlayabiliyorum. Tüm çareler tükenene kadar, engellemiştim ben içimde gizlenen anı ilmeklerini ama Chanyeol'ü evimin ortasında gördüğüm gece tüm bu bariyerler yıkılmıştı. Çünkü, yetimhanede öğretmenlik yapıp küçücük apartman dairemde kalırken üzerine çarşaf örtersem unutulur sandığım anılar hiç geçmemişlerdi. Ve şimdi en acısı da o ya, en ücra köşedekiler bile yeniden canlanıp çıkıyorlardı ortaya.

Yağmurlu bir sonbahar gününde, madenden çıkarken ıslak çimlerin üzerinde Kirpi'nin bana verdiği gizli buse bir anıdan fazlası olup çıkıyordu mesela. Sonra ise, gecesinde gelen sesleri takip edip gizlenirken karşılaştığım manzara. Kulübenin ardında Kirpi'yi yakasından yakalayıp duvara yapıştıran Sebastian ve bir yumruk ile onu savuşturan Kirpi vardı.

"Değer mi oğlum,o batılı piçi için bana yumruk atmana?" diyordu Sebastian simsiyah dişleri ile.

"Seviyor musun yoksa onu? O da seni sever mi sanıyorsun?" Ağzındaki kanı tükürürken düştüğü yere, kalbime bir heyecan dalgası salan soruyu soruyordu apansızca. Merak beni mıhlarken, dizlerim titrerken, Kirpi kesik kesik nefesler alıyordu o boğuşmanın etkisi ile.

"Unuttun mu yoksa? Kimse sever bir guguk kuşu yavrusunu."

"Sus artık. Sus!" Sebastian'ın korkunç kahkahalarının arasında, üzerine yürüyüp yakasından yakalıyordu Kirpi onu.

"Seviyorsun değil mi? Aptalsın, tam bir aptalsın Kirpi." Son sözleri de ağzından çıktıktan sonra, kuyruğuna basılmış bir kedi gibi çıldıran sevdiğimin birer oktan daha sivri sözleri yığılıyordu yüreğime.

"Onu sevmiyorum. Ne onu görmeye tahammül edebiliyorum, ne kızıl saçlarını, ne de çillerini. Oldu mu?"

Ellerim, benden habersiz çillerimi ıslatan yağmurlarımı buluyordu. Bir düğüm gelip oturuyordu boğazıma. Canım en derinden kesiliyordu duyduklarımla. Ama en çokta, bana ilk ve son defa verdiği busenin yeri, yanağımın üzeri bir cehennem gölü gibi yanıyordu. Canım çok acıyordu.

Buydu belki de her şeyin başı veya sonu. Buydu, hayatımdaki büyük buhranın sonunu getiren, ama yeni hayatımı başlatan olay. Çünkü o noktadan sonra, hiçbir şey aynı kalmamıştı ben dahil. O olaydan sonra, bir açık aramıştım o madende. O kulübeyi bundan sonra ateşe vermiştim. Hiçbir pişmanlık duymadan hemde.

Hatırlamayı en çok istemediğim anım buydu, emindim. Çünkü, hiçbir fiziksel acı bu kadar yakmamıştı canımı. Hiçbir şey kırmamıştı gururumu bu kadar. Şimdi, sonbaharın apansız rüzgarları arabanın camından süzülüp değerken yüzüme, yanımda bu acı anıların baş rolü vardı. Kaşları çatık bir şekilde sürüyordu arabayı ama ne o umurumdaydı ne de nereye gidiyor oluşumuz. İçimde, sanki yine o kulübenin köşesinde gizlendiğim gecedeki gibi bir kırgınlık vardı ona. Onun, umurunda olmayacak türden ve yalnızca beni daha fazla yıpratacak bir kırgınlıktı bu.

Karşılıksız sevginin mantığı buydu, siz kırılırdınız karşıdakine ama bu yalnızca sizi bağlardı çünkü gözü yalnızca sevdiğine açık olan kalp görmezdi herkesin içini. O da görmüyordu beni. Sanki aramızda görünmez bir bariyer vardı, kutup rüzgarları esen bir aralık ve bu aralıkta soğuktan donmak zorundaydım ben. Neden burada olmak zorundaydım? Neden kalbim yeniden atlatmak zorundaydı tüm bu zorlukları? Çok uzun zamandır soruyordum kendime Mary Shelley'nin sorduğu gibi. 'Benim hamurumda ne vardı ki, dönen bir tekerlek misali çektiğim eziyetleri durmaksızın tekrarlayan bunca sarsıntıya katlanabiliyordum?'

Kırık Aynalı Ruhlar Ormanı | sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin