9

2.1K 224 118
                                    

Okuldan döneli çok olmamıştı, odamda beklemekten sıkılınca aşağıya inmeye karar verdim. Hemen yemek yememiştim, bizimkilerle yerim diye. Bu yüzden bir şeyler atıştırmalıydım şimdilik.

Merdivenleri ikişer ikişer indikten sonra büyük salonun yanında bulunan mutfağa girdim. Aşçımız yemek yaparken Hyunjin sandalyeye oturmuş gülerek onu izliyordu.

Ben girdikten sonra bakışlarını düşürerek boğazını temizledi. Onun oturduğu yeri geçerek abur cubur zulamın bulunduğu büyük kapaklı dolabı açıp içinden çikolatalı bir bisküvi aldım. Paketi açmadan arkama döndüğümde önümde dikildiğini fark edip korkuyla gözlerimi kapadım.

"Ya...Sen şaka mısın?"

Kaşlarını kaldırarak ellerini ceplerine koydu.

"Sürekli böyle şeyler tüketiyorsun, düzgün beslenmelisin." Bir elini cebinden çekip elimdeki bisküvi paketini aldı.

Sinirden gülüp eline uzanmaya çalışınca kendini geriye çekerek almamı engelledi. Şu an, cidden, Tanrı'm senden sabır dileniyorum. Nasıl bir durumda olduğumu sen görüyorsun.

Gözlerimi kapatıp dudaklarımı yaladım ve ellerimi belime koydum.

"Senin işinin sadece beni korumak olduğunu daha ne kadar açıklamalıyım? Yaptıklarıma karışma."

O, elindeki bisküviyi benden uzak tutmak için aşçımızın yakınlarına bir yere koyarak aşçıyı uyarırken dolaptan bir gofret alıp hızla paketini açtım ve ısırık aldım. Ardından bulunduğum yerden koşup beni yakalamasını engelledim.

"Arkadaşlarım gelecek, bize karışmazsan çok sevinirim. Biz bebek değiliz, iyi günler ve teşekkürler."

Yanakları tam sıkılası aşçımıza da el sallayıp gülümsedim. Aşırı tatlı bir adamdı.

"Arkadaşlarını bilmem ama kimin bebek olduğu belli."

Yerimde durup onu izlemeye başladım, az önce aldığım ikinci ısırıkla gofreti çiğnemekle meşguldüm.

"Ne alaka şimdi? Senin saçma saçma konuşmaktan başka yeteneğin yok mu?"

Elleri tekrar ceplerinde önümden geçince onu takip etmeye başladım. Bir yandan da yüzüne bakmaya çalışıyordum.

"Senin bana dil çıkarmaktan başka işin yok mu, Felix?"

Bir anda durup ona çarpmamı sağlarken ayağıyla küçük bir hareket yapıp yüzünü bana döndürdü.

"Hak etseydin öpücük atardım, tüh!"

Bu sefer tek kaşını kaldırıp gözlerini yüzümde dolaştırdı.

Bir şey söylemeye hazırlanmıştı ki kapı çalındı ve sinirle gözlerini kapatmasına neden oldu.

Hızla kapıya doğru koşup son anda fren yaptım, kapıyı açıp bana salak salak bakan yüzlere gülümsedim.

"Hoş geldiniz güllerim."

Onları içeri davet etmek için kapıyı araladığım sırada Jisung'un çığlığı duyuldu.

"Aaaaahhhh! Lütfen bizi öldürme koruma bey biz iyi insanlarız, Felix'in arkadaşlarıyız!"

Jisung, kalabalığın arasından sıyrılıp kendini öne atarak çömelmişti. Arkamı dönüp arkamda heykel gibi dikilen Hyunjin'e baktım.

"Sen gitsene diğer korumaların yanına." Elimle Hyunjin'e doğru kış kış hareketi yapıp itmeye çalıştım ama yerinden oynamıyordu ki.

"Benim işim sensin Felix. Yanından ayrılamam."

Binim işim sinsin Filix.

"Aaah! Yeter be! Kendi evimde rahat yok hadi ben iyiyim git artık arkadaşlarımı korkutuyorsun."

Omuzlarından itmeye çalıştım ama yine oynamadı işte.

Birisi omzuma dokunduğunda Hyunjin'e attığım bakışları kesip çoktan çantasını ve hırkasını çıkarmış Jeongin'e baktım.

"Eee, bölmek gibi bir niyetim yok fakat tuvalete girmem lazım o yüzden iyi didişmeler size." Bunları söylerken çoktan yol almıştı.

Bangchan da ona katılarak arkasından ilerleyince hepsi tek sıra halinde merdivenlere yürüdü ve bir süre sonra odama doğru koşmaya başladılar.

Onları izledikten sonra Hyunjin'e geri döndüm. Ve üzerine doğru ilerledim. Bir yandan da işaret parmağımı bir okmuş gibi ona vuruyordum.

"Arkadaşlarımı korkuttun."

Yerinden oynamadan yüzünü benim yüzüme doğru indirdiğinde doğal olarak kendimi çekmek ve şaşkınlıkla gözlerinin içine bakmak zorunda kalmıştım.

Ve gözünün altındaki beni şimdi fark ediyordum.

Güzel gözüküyordu.

"Amacım da buydu."

cüs yani bu ne

black Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin