''Soobin!''
Gelen yüksek sesle irkilip gözlerimi araladım yavaşça. Yaklaşık bir saat önce açtığım aşk filmi hâlâ devam ediyorken kimsenin umurunda değildi. Beynim bu sesi tekrar süzerek Hyunjin'e ait olduğunu kavradığında gözlerimi kırpıştırdım.
Kaç saat olmuştu ve şimdi mi dönüyordu?
Kaşlarımı sinirle çatıp yerimden kalktım ve önümden giden Soobin'i geçip evin kapısından adımlayarak Hyunjin ve elinin altındaki pembe kafaya baktım.
Bu neydi şimdi?
Soobin de yanıma geldiğinde Hyunjin bana değil de direkt Soobin'e baktı. ''Al şunu. Elimi sürmek istemiyorum.'' Kafasını kaldırdığında yüzünü turladım ve gözlerim dudağının kenarındaki hafif kanlı yarada durdu.
Ne yapmıştı bu herif?
Bu pembe kafa Hyunjin'e ne yapmıştı?
Soobin hareket etmeden ben ondan önce davranıp pembe kafalı çocuğun önünde durup salak salak sırıtmasını izledim. Şimdiden sinirimi bozmuştu. ''Ne yaptın lan Hyunjin'e?''
''Felix, içeri gir.''
Hyunjin'in emrine bir uslu çocuk gibi uyabilirdim fakat o da benimkine uyup eve hemencecik gelseydi.
Onu umursamadan bu pembe kafanın ensesinden tutup bana bakmasını sağladım. Çok yarası yoktu ama olan yaralarının hepsi de kanıyordu. Dudağının sağ tarafı zaten yaraydı.
Ancak bu bana engel değildi.
Aniden sol taraftan dudağına geçirdiğim ve elimi ensesinden çekip yüzünün sağ tarafa düşmesini izledim. Ne hakla Hyunjin'in o güzel dolgun dudaklarına yumruk atabiliyordu bu be?
''Felix!''
Bana tekrar bağıran Hyunjin'e kısa bir bakış atıp Soobin'in şaşkınlıkla bu pembe kafalı çocuğu kavramasına ve buradan götürmesine baktım. Hyunjin zaten beni sinirlendirmişti şimdi de ufak bir yara alıp beni endişelendirmişti.
''Sana içeri gir dedim.'' Yüksek sesi kaybolmuş, sadece baskın tavrını korur gibi uyarı vermişti. Ancak bilirsiniz, ben Lee Yongbok Felix'tim.
Yani istemediğim kural, kural değildir.
Derin bir nefes alıp ona bakmaya başladım. Yorgundu fakat sanki bu yorgunluk fiziksel değildi. Hyunjin, fiziksel bir yorgunluğa bu kadar kolay bir şekilde ulaşacak bir adam da değildi.
''Ben de sana eve gel dedim.'' Yüzünü tekrardan turlayıp tekrardan dudaklarında durdum. Ardından kolunu tutup eve sürüklemeye başladım. ''Geliyordum.''
''Eve geliyordum ve bu pislik dışardaydı. Onu tanıyorum, o gün saldırıya uğradığımız gün,'' Onu mutfaktaki uzun sandalyelerden bir tanesine oturtup ecza malzemelerimizin bulunduğu kısma doğru yürüdüm. ''Arabayı kullanan adam oydu.'' Raftan pamuk, batikon ve bant alıp kapadım. ''Fakat, o senin için orda olmadığını söyledi.'' Yanındaki sandalyeye oturdum. Anlattıkları umurumda değildi. Sinirliydim ona ve sinirim şu anki yakınlığımızdan utanmamı engelliyordu, bunu biraz fırsat bilmek istiyordum. ''O benim iç-'' İlaçlı pamuğu dudağına bastırdım. ''Ah!'' Gözlerini kapatıp hafifçe inlerken onu izledim bir süre. Pamuktaki parmaklarımın üzerine kendi elini yerleştirip indirdi ve kendi parmaklarını pamuğa sabitledi. Bunu fırsat bilerek bantı açıp pamuğun üzerine tuttum, ellerini çekmesini bekledim. O ellerini çektikten sonra da yapıştırdım.
''Sinirimi bozdu. İnan Felix, öyle bir damarıma bastı ki.''
Benim de sinirimi bozdun, Hyunjin. Fakat zaman geçtikçe daha fazla işleniyorsun ve ben buna alışık olmadan adım atmaya çalışıyorum ve tökezliyorum.
Gözlerimin içine bakarak bana bir şey kanıtlamaya çalışan haliyle zayıf düşmüş gibi omuzlarımı düşürdüm ve nefes verdim. ''Tamam, sorun değil.''
''Hey, yapma böyle.''
Hyunjin'in üzerinde ne kadar etkili olacağını bilinmezdi fakat denemeye değerdi işte.
''Tamam dedim işte.''
''Hayır değil.''
Yeriden kalkıp benim de kalkmamı beklediğinde dünden razı halimi belli etmemek için yavaş yavaş kalktım ve dudaklarımı büzdüm.
''Ne yapmak istersin?''
Bunu soracağını tahmin etmemiştim. O yüzden gözlerim benden istemsiz kocaman açılmıştı ve onun bana soran bakışlarını sorguluyordum. Bana hafifçe kıkırdayıp dudaklarını yalamaya yeltendi fakat dili pamuğu fark edince durup çekildi.
Onu çok mu fazla detaylı inceliyordum?
''Film izleyelim.''
Kafasını olumlu anlamda sallayınca ben de ciddi halime tekrar büründüm. Arkasını dönüp yürümeye başlayınca üstündeki harika işlenmiş takımı daha iyi görme fırsatı elime geçmişti.
Ne fırsatlı bir gündü ama...
Onu takip etmeye yeltenmişken bir anda bir şey unuttuğunu düşünüp geriye döndü ve göğsü göğsüme çarptı. Ona bakmaya gelmeden o nefesini yüzüme çarpmış ve o hayran kaldığım işlemeli ceketinin içinden çilekli süt kutusu çıkarmıştı.
''Şimdi oldu işte.''
Y*H NE YAPTIM BEN BİRAZ ÜZGÜN HİSSEDİYORUM ÇÜNKÜ SINIR VERDİM VE DİREKT ATAMADIM ÇÜNKÜ HİÇ AMA HİÇ İSTEK GELMEDİ BEN DE HYUNJİN'İN DOĞUM GÜNÜNDE BAŞLADIM YAZMAYA VE ANCA ERTESİ GÜNÜ BİTTİ HER NEYSE UMARIM İÇİNİZE SİNMİŞTİR
60 oy 30 yorum
nese bb
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black
Fanfictiontell your boss you ain't working tomorrow {hyunlix texting} 14.02.21| #Straykids #1 20.02.21| #Felix #1 06.03.21| #Hyunlix #1 [25.12.20]