Çantam bir omzundan sallanırken kapının önünde converselerimi ayağıma geçirmekle meşguldum. Korumam olacak kişi de başımda bekliyordu. Parmağım ayağımla ayakkabı arasında sıkışırken yukarıdan gelen sese baktım. Muhtemelen bana gülüyordu.
"Ne gülüyorsun?"
Tahmin ettiğim gibiydi zaten. Ben ona döndükten sonra boğazını temizleyip bir elini omzuma uzatıp çantamı tek hareketiyle omzumdan çıkardı ve kendi omzuna aldı.
"Şimdi giyebilirsin."
Neredeyse kırılacak olan parmağımı zorlayarak ayakkabıyı giydim ve bağcıklarımı bağlamaya başladım. Hemen ardından da kalktım. Çanta onda kalabilirdi sanırım.
O önümden ilerlerken arkadan onu izliyordum. Takım elbisesi cüsseli vücuduna tam oturmuştu ve bir elinin cebinde olması olayı daha karizma bir yere çekiyordu. Evet, yalan yoktu, Jisung'un dediği gibi gerçekten bir manken gibiydi.
Uzun sarı saçları her rüzgar estiğinde hafifçe uçuyordu ve onları geriye atmaya çalışırken ona bakanlara harika bir görüntü sunmasına neden oluyordu.
"Seni arabaya bindirmeli miyim? Binecek gibi durmuyorsun."
Gözlerimi kırpıştırıp takılı kaldığım noktadan bakışlarımı çektim. Şoför kapısını tutarak bana bakıyordu. Hiçbir şey söylemeden yolcu kapısını açıp kendimi arabanın içine soktum. O da çok geçmeden oturmuştu yanıma.
Kemerimi bağlayıp cebimden telefonumu çıkardım. Araba yolculukları genellikle sıkıcı olurdu benim için bu yüzden yolculuğun tümünü ya telefonuma gömülmüş bir şekilde ya da uyumaya çalışarak geçirirdim.
Ondan tarafa baktığımda arabayı çalıştırıp gaza basmıştı. Tek koluyla güzelce direksiyonu sola kıvırmış ve park yerinden kolayca çıkmıştı. Yaşının gençliğine rağmen birçok şeyde bu kadar iyi olması beni kıskandırmıştı.
Kafamı sağa sola sallayıp telefonumdan oyunuma girdim.
"Ne zamandan beri son sınıf öğrencileri bu kadar telefon bağımlısı oluyor?"
Bana bakmadan söylediği şeyle bir telefonuma bir de ona baktım. Korumalık yaparken egolu davranmasının yanında bir de benden çok büyükmüş gibi öğüt mü verecekti bana?
"Peşinde onu neredeyse öldürecek olan insanlar olduğundan dolayı ailesinin onun derslerini değil de yaşamını düşünüp bir de üstüne ona koruma tuttuklarından beri."
Tek nefeste söylediğim şeyle arabayı yavaşlatmıştı. Yola baktığımda trafikte olduğumuzu gördüm. Ardından bana döndü, bir şey söylemek için ağzını açmışken onu durdurdum.
"Muhtemelen hayatım sürekli içeriye kapanmakla geçecek ve hiçbir zaman kafama ne eserse yapamayacağım veya babam en sonunda her şeyi bana yükleyecek ve işleri bana öğrettiğini sanarken ben her şeyi batıracağım, en sonunda da o sonsuz sona ulaşacağım."
Bunları rahat rahat söylemeye alışmıştım çünkü biliyordum. Her ne şekilde yaşarsam yaşayayım hayatım ismim yüzünden tehlikede olacağından er ya da geç birisi beni sonlandırmaya yemin edecek ve öyle de yapacaktı.
Bu yüzden, hayatı umursuyormuş gibi davranmanın da bir anlamı yoktu.
"Neden pes edip kendini tamamen kapatıyorsun ki? Mutlaka yapmayı sevdiğin ve başarmak isteyeceğin bir şey olmalı. Böyle bir konuyu kafana takmamalısın bile."
Gözlerimi devirip telefonumu cebime koydum. Ondan mantıklı bir cevap beklemek benim hatamdı. Bakışlarımı camdan dışarıya çevirip izlemeye başladım. Okula yaklaşmıştık.
Çok geçmeden okula yakın bir yere park edip ben arka koltuktan çantamı alasıya kadar kapıma gelip kapımı açmıştı.
Çantamı sabahki gibi takmadan önce ön ceplerinden birisine elimi daldırıp kablosuz kulaklıklarımı aldım, bir elimde tuttum ve çantamı omzuma astım.
"Hey."
Kulaklıklarımı takacağım sırada bana seslenmesiyle arkamı döndüm. Bir şey unutmuşum gibi gözükmüyordu.
"Eğer tek derdin buysa...Seni korumama izin ver, Felix."
ağlamak üf olmadı bu bölüm içime sinmedi ama napim şimdi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black
Fanfictiontell your boss you ain't working tomorrow {hyunlix texting} 14.02.21| #Straykids #1 20.02.21| #Felix #1 06.03.21| #Hyunlix #1 [25.12.20]