'Hyunjin, arkadaşlarım gelecek. Bizi rahat bırak, görüşürüz.'
'Hyunjin, arkadaşlarım geliyor. İtiraz yok, bay bay.'
'Hyunjin-'
Odamda halı dokumakla meşguldum. Sağ kolumun parmakları çenemi bulurken sol kolum belimdeydi. Resmen düşünmekten beynimi hissetmiyordum, çatlayacaktım. Her ne kadar bu kadar kıvransam da Hyunjin'e haber vermek zorundaydım.
Oflayıp yüzümü ovaladım ve çıkmak için kapıya yürüdüm.
Yapabilirdim.
Rüyayı unutmalıydım.
Onu unutmalıydım.
Kapının kulbunu çevirmemle kapıyı çalmak için eli havada kalan bir Hyunjin ile karşılaşmayı bekleyin onunla karşılaşmayı bile beklemiyordum. Gözlerimi büyütüp olayın şokuyla kapıyı anında onun yüzüne kapatmış, avuçlarımla yüzümü sarıp yere çökmüştüm.
''Ah- Burnum!''
Hyunjin'in bağırışlarıyla ellerimi yüzümden çekip yatağımla bakışmaya başladım. ''Felix, kapıyı aç.'' Kapıyı tıklattığında kafamı oraya çevirip istemeye istemeye kalktım. Bugün iyice saçmalamıştım, daha fazla kaçabileceğimi sanmıyordum.
Neden bu salak arkadaşlarım ışınlanmıyordu ki buraya?
Başımı önüme düşürüp kapı kulbunu çevirdim. Şu an başka seçeceğim yoktu ve tek isteğim götümün tutuşmasından dolayı otomatikman profesyonel davranmalıydım. Derin bir nefes alıp kapıyı araladım.
''İyi misin sen?''
Yüzüne bakmamam onu şüphelendirebilirdi. Bu yüzden kızarmış olabileceğini düşündüğüm yanaklarımı umursamadan kafamı kaldırdım.
''Özür dilerim, bir anda karşıma çıkınca ne yapacağımı şaşırdım. Bir anda oldu yani. Bilerek değil o an refleksle oldu. Anladın-''
Kollarını göğsünde bağlayıp duvara yaslandı. İlk defa bir şeye bakarken gözlerimin titrediğini hissettim. Bu duygular o kadar yeniydi ki tanımak, baş etmek zordu.
''Bunu sormadım.'' Dilini dudaklarında gezdirdi.
Onun bu bakışları altında ezilirken konuşmaya çalışmak zorluyordu beni. Kurtarabilirdim. Durumu kurtarabilirdim. İyi gidiyordum.
''Ah, şey, aslında arkadaşlarımın geleceğini haber verecektim fakat tepki verirsin diye korktum. Sormaya çalışıyordum."
Harika.
Harikasın, Lixie.
"Ne?" Tüm ifadesi tamamen değişince ben de yerimde kıpırdandım.
''Her neyse, birazdan burada olacaklardır. Görüşürüz.''
Hızlıca onun yanından geçip aşağı inmek için merdivenlere yürüdüm. Bir an önce arkadaşlarımı görüp rahatlamam gerekiyordu.
"Felix, hey, buraya bir bak." Peşimden sesini duyduğum an adımlarımı hızlandırıp son üç basamaktan zıpladım. Zıpladığım an kapı çalınmıştı.
Pek de şanssız değildim, ha?
İçimden Tanrı'ya teşekkür ederek çoraplarımla mermerde koşturup kapıya yaklaştığımda frenleyip kapıya doğru kaydım. Kapıyı büyük bir mutlulukla açıp özlediğim yüzlere baktım. Gerçekten, ne kadar olmuştu? Aslında pek önemli değildi ne kadar olduğu, özlemiştim işte.
''Merhabaaaa!!" Seungmin büyükçe güldü ve içeri geçmeye yeltenirken Chan onu durdurdu ve arkasına attı. "Air Jordanlarım ve ben ilk gireceğiz, kimse kusura bakmasın. Ya da baksın, pek sikimde değil." İçeri kıvırta kıvırta girip elleri cebinde ciddi bir ifade ile buraya doğru adımlayan Hyunjin'i gördükten sonra buraya geri döndü. Bu hareketiyle yanımda benim gibi Chan'ı izleyen Jeongin'den bir kıkırtı kazanmıştı. "Sen malsın, mal." Jeongin, Chan'a doğru fısıldadı.
"Hoş geldiniz." Hyunjin sağımda durup konuşunca hızla ona döndüm. Konuşmuştu, yani, şaşırmıştım. Gözlerimi kırpıştırarak onu izlemeye devam ederken Jisung elini uzatmıştı. "Merhaba Hwang Hyunjin Bey, ben Jisung." Hyunjin bir elini cebinden çıkartıp ifadesini bozmadan Jisung'un elini sıktı. "Minho bahsediyor. Memnun oldum."
Boğazımı temizleyip biraz yana kaydım ve arkadaşlarımı içeri davet ettim. Onlar da hemencecik girip öylece beklemeye başladılar. Jisung gülüp kafasını etrafta gezdirdi. "Özledim onu, birazdan gideyim de göreyim." Ellerini yanaklarına bastırıp tavana bakarak konuştu. Ardından Jeongin kendini tanıtarak elini sallayıp bıraktı ve gözlerini Chan'ın ayakkabılarına dikti. Sonrasında Chan öne çıktı.
"Bang Chan ama Chan diyebilirsin. En büyük fanınım. Team Hyunjin!" Yumruğunu havaya kaldırarak zıpladı.
"Beni tanıyorsunuz fakat ben sizi tanımıyorum, bu değişik hissettirdi."
Kollarımı göğsümde bağladım, Hyunjin'e bakmaya başladım. O sırada Seungmin konuşmak üzereydi fakat üzgünüm ki onu durdurmak zorundaydım.
"Sen de beni tanıyorsun ama ben seni tanımıyorum Hyunjin, aynı şey." Bunu dememle arkadaşlarımın hepsi kaşlarını kaldırmış, beni izliyordu. Hyunjin ise dudaklarını yaladı, pozisyonunu düzeltip bana bakmaya başladı.
Dudaklarını yaladı.
Dudaklarını.
Yaladı.
Yerimde kıpırdanıp derin bir nefes alarak arkadaşlarıma döndüm. Daha fazla Hyunjin'in yanında kalmak istemiyordum çünkü içten içe utanmaktan kendimi alamıyordum. Arkadaşlarımın varlığı dilimi açmış olmalıydı.
Hyunjin tam konuşacakken arkadaşlarıma dönmemle söyleyeceklerini içine atmıştı. "Pekâlâ, bu da Seungmin. Görüşürüz." Ona bakmadan bizimkileri merdivene yönlendirerek en arkaya geçtim.
"Felix."
Hayır. Bakma, Felix. Bakmayacaksın.
Vücudum benden habersiz arkama dönmüş, onunla yüzleşmişti. "Ne var?"
Direkt gözlerimin içine bakması kafamı karıştırıyordu. Onun hakkında her şey kafamı karıştırıyordu ve buna engel olamadığım için kendimi suçlu hissediyordum.
"Sonra konuşacağız."
BÖLÜM BOK GİBİ OLDU BÖLÜM BOK GİBİ OLDU AMA SİZİ BEKLETMEK İSTEMEDİM
HATAM VARSA SÖYLEYİN ÇÜNKÜ ÇOK KÖTÜ OLDU AĞLICAM 😭😭😭😭SEVGİLİLER GÜNÜNÜZ
KUTLU OLSUN BU ARADA
nese bb
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black
Fanfictiontell your boss you ain't working tomorrow {hyunlix texting} 14.02.21| #Straykids #1 20.02.21| #Felix #1 06.03.21| #Hyunlix #1 [25.12.20]