gitme

138 38 147
                                    

Herkes okuduğu saati yazabilir mi?
Medyada ki şarkıyla birlikte okumanızı öneririm dostlarım.❤
🦋

Beni  hala ayakta tutan şey ayaklarım mıydı, İçimde çığ gibi büyüyen korkunun benden varolmuş sureti mi?

Buna bir cevap bulmak zor ve karmaşık bir bulmaca kadar çözülmez geliyordu. Nefeslerimin uğultusu kulaklarımda çınlıyordu. Sahi nasıl getirmişti kaderim beni bu noktaya. Elinde ki silahı tıpkı bir ilah gibi tutan mavi gözlü adam, bana o kadar net bakıyordu ki şimdi.

Duvarsız, saklanmadan, tamamen duru ve saf... gözlerinde ki perdede ise büyük bir öfke sergileniyordu sanki. O kadar keskin bakıyordu ki... benim bile duracağım bir yer olduğunu anlatıyordu bana gözleriyle. Aramıza çizdiği bir sınır.

Aramıza dizdiği sayısız duvar. Nefeslerim artık bedenime yetmemeye başladığında, konuşabilmek dünyada ki en zor aktivite gibiydi gözümde. Nihayet kuruyan boğazımla yutkundum.  Yağmurun yapraklarda bıraktığı o ılık sesle birlikte konuştum

"Yapma, ne olur." Gözleri gözlerimi en derinlerine kadar deşiyordu. Aradığı bir cevap varmışçasına... yutkunarak devam etmeyi denedim. "Sen bir avukatsın ekin. Katil değil."

Söylediğim kelime bir yazım hatasıymışçasına cıkladı.
"Katil?" Dedi kaşlarını kaldırıp sorar gibi, "Hayır,katil kelimesi çok kuru kalır." Zihnimde çığlık atan onlarca sesin arasına alinin acıyla yoğrulmuş seside sızdı. Aliye karşı henüz ne hissetmem gerektiğini tam kestiremezken ekin "Buraya beni durdurmaya geldiyseniz..."

Diye mırıldandı bakışları arkamda durduğunu tahmin ettiğim, rüzgara kaydığında. "Çok zahmet etmişsiniz." Gözlerimden izinsizce boşanan yaşlar dengesiz bir nefes almama sebep oldu. "Lütfen." Diye fısıldadım. Beni duyabildiğini biliyordum ama sanki bu lütfeni en derinlerinde hissetmiş gibi indirdi mavilerinin kepenklerini.

"Mehir, bu adam yaşamayı haketmiyor tamam mı?"Bana herkesin gözleriyle gördüğü ama benim kör olduğum bir gerçeği anlatır gibiydi. Nefeslerim hızlandı. Ellerim ve ayaklarım gereksiz birer uzuv gibi bedenimi rahatsız etti. Boğazımı temizledim.

Gözlerim gözlerine sabitlendi. "Ekin, sen böyle bir adam değilsin. Senin eline yakışmıyor o silah. Sen parlak geleceği olan..." gözlerini artık bunlara katlanamıyormuş gibi sıkıca kapattı. "Ne geleceği?" Sakince sorduğu bu soruyu algılamaya çalışan donuk zihnimle onu izlerken

"Siz ne geleceğinden bahsediyorsunuz?" Diye kükredi. Rüzgar elini hafifçe koluma koyunca, hassas bir noktaya değdiğimi hissedip geri çekildim. "Benim demek istediğim..." diye gevelemeye başlamıştım ki artık tüm bu olanlara dayanamıyormuş gibi susturdu beni.

"Mehir şimdi ya arabaya dönüp beni beklersin." Nasıl birden bu kadar çoğaldığını anlamadığım göz yaşlarım, çatlamış dudaklarımı yakıyordu. Küçük ellerimi yumruk yapıp "Ya da?"Diye sordum

Sesim bana ait değilmiş gibi çıkıyordu. Kendimi görünmez bir sis bulutu gibi hissetmeye başladım. Uyuşuyordum. Buna neden olan şeyin, havanın soğukluğu mu yoksa gözlerinin soğukluğu mu olduğu konusunda bir fikrim yoktu.
"Ya da,gözlerinin önünde öldürürüm onu Mehir. Emin ol yaparım!"

O kadar kararlıydı ki bunu asla sarsamayacağımı, aşamayacağımı düşündüm. Bana şiir kitabı getirip, yatağımda bana şarkı söyleyen adamı tanıyamıyordum. Hala orada bir yerde olduğunu düşünüp, buna inanarak çenemi dikleştirdim. "Gitmiyorum." Dedim kararlı çıkan sesimle.

Bana meydan okuyan derin gözleri, bir süre benim yeşillerimde oyalandı. Geri adım atmayacağımı anladığında "pekâlâ.." diye mırıldandığını duydum. Eli silahı daha net kavrayıp, mermiyi sıkmaya daha da hazır hale geldi. Tek bir dokunuşu alinin beynini dağıtırdı.

Deli MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin