Bu bölüm sevgili okur CerenEce8'e ithaf edilmiştir.
İyi okumalar umarım beğenirsiniz.🦋Adını koyamadığım bir yalnızlık bu. Öyle bir yalnızlık ki, üstüme yıkılıyor tüm şehir. Öyle çıplak öyle savunmasız uzanıyorum ki dünya denen boşluğun içinde. Canımı yakıyor bu sessiz çığlıklarım.
Özlüyorum, çocukluğumu özlüyorum. Babamın işaret parmağını minik ellerimle kavradığım zamanları özlüyorum. Gözlerim ağlamıyor ama içimde birşeyler tükenmiş sanki.
Öyle bir tükenmiş ki, kendimi bile bulamıyorum. Ali, düğmelerimi çözüp ağzımı elleriyle kapatalı tam bir gece oldu. Yerimden kalkıp aynaya bakmaya korktuğum koskaca bir gece. Göreceğim, aciz bedenden korkmadım bu kez. Bu kez başka.
Bu kez, korkuyorum çünki utanıyorum kendimden. Bu kez başka yanıyor canım. Çok başka. Sonunda tavanda gözlerini dikmiş bana bakarken, dayanamayıp ayaklandım.
Soğuk zemin çıplak ayaklarımla buluşunca ürperdim. Yavaş adımlarla koridoru geçtim. Banyonun kapısını itip üzerimde artık eğrelti duran, eteği kalçamın tam üzerinde olan elbiseyi çıkardım. Aynada ince ve kıvrımlı vücüdümü izlerken, tanımadığım keskin bir hissin varlığıyla silkindim.
Kendimi böyle sevmedim. Kendimi böyle kirli hissettim. Kendime böyle bakamadım. Kendimi böyle göremedim. Birşeyler ters gitti. Gözlerimde biriken yaşlar soğuk zeminde duran ayaklarımın üzerine damladı. Dişlerim dudaklarımı parçaladı.
Bildiğim kadar sustum. Soğuk su bedenimi keserken de sustum. Saçlarımı yıkarken de sustum. Ellerim bedenimde gezerken, tiksinsemde sustum. Şu hatırladıklarımın, unuttuklarımdan az olduğu hayatımda belkide ilk kez bu kadar çağresizce sustum.
Duştan çıkıp ıslak saçlarım bel boşluğuma değerken yürüdüğüm koridorda, her adımın ardından arkamı kollayarak yürürkende sustum. O kadar sustum ki, üzerimi değişirken çalışma masamdan yuvarlanıp yere düşen kalem beni olduğum yere oturtarak, ağlattı.
İçimde yıkılan bir bina yoktu. İçimde yanan bir dünya vardı. Saatler birbirini nasıl böyle çabuk kovaladı bilmiyordum. Ne zaman sabah oldu, gün doğdu bilmiyordum. Saatler yanıyordu,Çıtırtısını duyuyordum.
Sonra birden kapı çaldı. Gelen ekindi, kapıyı çalış tarzından bunu anlayabiliyordum. Ama kalkıp, açacak gücüm yoktu. Kapı çalışı gittikçe endişeli bir hal almış ekinin yüzünü getiriyordum gözlerimin önüne.
Kaşları kavislenmiş, dudakları her zaman ki gibi pembe, Saçları dağılmış... Elleri kapıya daha güçlü vurmaya başladığında, irkilerek kaybettim yüzünü. Kalkabilmek için zorladım kas sistemimi.
Nihayet kalktığımda, yürüyebileceğimden emin değildim. Bacaklarım uyumuştu ve başım dönüyordu. Yavaşça,kapıya adımladım. Elim kapı kolunu tuttu. Kolu indirip, indirmemek arasında biraz mekik dokudu zihnim. "Mehir, birşey mi oldu bir ses ver lütfen."
Onun soluk soluğa sesini duyunca kalbim beynime komut verdi. İtaat edense ellerim oldu,Kapıyı açtım. Göz göze geldik. Gözleri gözlerime değdiği ilk an şaşkınlıkla parladı. Bir an afallasada bunu çabuk attı üzerinden. Sol ayağını kapının eşiğinden uzatıp, kollarını sardı bana.
"Ne oldu sana güzelim, ne bu hâl?" İlk an kapatmamak için direttiğim gözlerim, kapandı kokusunun verdiği sarhoşlukla. Benim kollarımda onun belini sarınca, iyice sokuldum ona. Bana ne olmuştu harbiden? Neydi bu hâlim? "Ölüyorum." Diye mırıldandım. Bana sardığı kolları hafifçe gevşedi. Kafasını geriye çekip, gözlerime baktı.
![](https://img.wattpad.com/cover/247261141-288-k203896.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Mavi
Novela JuvenilHerkes biraz hayal kurar. Hepimiz bir gün gelecek olan güzel günlerin hayaliyle yaşarız. Ama hiçbir yarın dünden daha güzel gelmez aslında. Her yarında dolup taşar içimiz dışımıza. Her yarın yeni bir yaranın habercisidir. Belki bu yüzdendir bu kimse...