köz

48 13 28
                                    

Bölümün ruhu medyada ki şarkı gibi hissettim bu kez. Kesinlikle dinleyerek okuyun... iyi okumalar dostlarım. Bizi sabırla beklediğiniz için teşekkürler, umarım severek okur ve hayal kırıklığına uğramazsınız

karanlıkta aramak kendini, ararken kaybolmak. derinlerinde hissetmek onu, kollarında ve bedeninde ellerini duyumsamak. korkulu ve büyülü bir yolclukta kaybolmak gibi, yalnızlığımın adımlarını dinleyerek peşinden koşmak.

kaçmak kurtarır mı bizi kendimizden? nefeslerim, rüzgarda dalgalanan saçlarıma karışırken kaçıyordum. bir ses bana hep aynı kitaptan aynı satırları fısıldıyordu. fısıltı bana hem o kadar yakın hem o kadar uzaktı ki, yönümü bulmakta güçlük çekiyordum.

sanki binlerce insan kafamda bir opera salonunda bağırıyormuş gibiydi. onca yüksek ve tiz sesin arasında o fısıltıyı arıyordum. onu bulmak hayata gelmek için tek sebebim gibi ona koşuyorum. ya da sadece ona koştuğumu sanıyordum. çıplak bedenim, ağaç dallarına kan izleri bırakarak sallanıyordu.

nefes almak cigerlerimi yakıyordu ama bundan garip bir haz duyar gibi koşmaya devam ediyordum. cigerlerimde alevlenen yangın tüm ormanı çevreleyen bir ateş topuna döndü sonra.  alevlerin arasında kaldım. teniminde ki ılık sıcaklık, koca bir yangın oldu sardı bedenimi.

çıplak tenimi kollarımla sarmaladım. bir gülüş sesi ilişti kulaklarıma, gülüşün ses tonundan bunun yalnızlığım olduğunu anladım. bu yıllarca tutunmaya çalıştığım her şeyin, beni alevler ortasında bırakmasına karşılık atılan en anlamlı tokat oldu. daima kuru olan dudaklarım, yanaklarıma tırmandı.

bir kabulleniş çökmüştü ki omuzlarımın üzerine, tanıdık bir ses işittim.

"uyusunda büyüsün benim bebeğim." alevler arasında, annemin tatlı sesine karışan mırıltılarıma bakakaldım. annemin ben ilk okula giden bir çocukken bile her gece gerçekleştirdiği bu küçük anne kız geleneğini anımsadım. ben uyuyup, karanlık beni kendine çekene kadar saçlarımda dolaşan parmaklarıyla bana ninniler söylerdi.

ellimi küçük mehire uzatsam da tutunamadım. parmaklarımın arasından kayıp giden bu güzel hatıralar yerine yenilerini serdi. mavi elbisem, bana eşlik etmekte zorlanıp tam arkamda salınırken koşuyordum. yeşil çimler nereden tanıdıktı tam seçemesemde, koşuyor, koşuyor ve koşuyordum.

dudaklarımda yankılanan güzel kahkalarımla, gördüğü en harika şeymiş gibi beni izleyen babamdan bir haberdim. gülümsemem, yerini gözyaşlarına terk ederken, alevler arasında yanan bir köz parçasıydım. "Annesinin kızı limonata istermiymiş?"

annemin güzel sesi kahkalarıma virgül koyarken, küçük suratım buruştu. "Ben babasının kızı olmak istiyorum!" babamın pek kıvrılmayan ama kıvrılınca denizleri,nehirleri,yeşilleri andıran gülüşü yüzünde yeşerdi. küçük bedenim havalanıp gökyüzüne doğru havalanırken, annemin memnun değilmiş gibi yapsa da gülümsememek için kastığı suratı bile şenlendi.

neşeli anım silinip kaybolurken tutunmak istedim. belki o ana çakılı kalmak. babamın kollarında gök yüzüne uçabilecek kadar minik bir kız olarak var olmak hayatta sonsuza kadar. ellerim kulaklarımda ki çınlamayı önlemek için, kafamı patlatmak ister gibi tutundu kulaklarıma. sonra tanıdık bir ses işittim.

"benimsin. benim olacaksın." tenimde gezinen soğuk parmaklardan kurtulmak için nasıl didindiğimi görmek beni ürpertti. yangınların bile ulaşamadığı buzları hatırladım ruhumun en derinlerinde. bana bakan gözleri, beni gösteren parmakları göz yaşlarımın akmaktan usandığı anları.

Bedenlerimizi çıplak bırakmak kolaydı, peki ya ruhumuzu çıplak bırakan anlar.. Çıplak bedenime sarılı kollarım, kendini serbest bıraktı. Asıl olan çıplaklık muhakkak ki bu değildi. Gözleri serin sular gibi üzerimde dalgalanırken, çıplak hissettiğim bir anıya hapsoldum.

Deli MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin