Bu bölümü sevgilim,mahmut gümüşer beye ithaf ediyorum.:))
Bazen kelimeler de yetmiyor tellafuza.
İçimde fokurdayıp duran bu sinsi ateş, beni kendine hapsederken konuşamıyorum. Dilsizliğin Bir kitabı olsa,altına imzamı atacak kadar güzel susuyorum.O kadar susuyorum ki yaralarımın sebeplerini bu sessizliğime bağlıyorum. Sokakların bittiği yerde caddelere bağlardı hayat bizi. Caddemi adımlamak için telaşlanan ayaklarım, çıkmaz bir sokağın köşesini dönemez vaziyette bekliyordu şimdi.
Baharın gelmesiyle telâşlanan ağaçlar çiçeklerini bize sunuyordu. Serin bir öğle vakti, okulun kampüsünde kahvelerimizi yudumluyorduk.
Yanımda bana neşeli hikayeler anlatan güzel dostum, zihnimden geçenleri susturmam da bana yardımcı olamıyordu.Bunu bildiğini biliyordum. Onu dinlemekte çektiğim güçlüğü, günlerdir bir an bile rahat süremediğim uykularımı ve kim bilir daha benim atladığım onlarca detayı adı gibi ezberlemişti. Uykusuzluktan yanan gözlerimi mavi bulutsuz gök yüzüne çevirip nefeslenmeye çalıştım.
Pek başaralı olamadım. Her mavi biraz oymuş gibi deliyordu göğüs kafesimi. Gözlerim okulun kampüsünü tararken, kimi aradıklarını biliyordum. Hedefe ulaşmış vaziyette kilitlenmişken,derinle okula giren ekini izlemeye koyuldum.
Kendinden emin büyük ama sakin adımları. Mimiksiz, sert ama aynı zamanda kibar yüzü;Uzun kirpiklerinin çerçevelediği mavi gözleri ve dağılmış koyu renkli saçlarıyla yine bu gün nefes almayı unutturdu bana.
Rüzgarın dokunuşuyla kendime gelip nefes almayı hatırladım tekrar. Gözlerimi kıpıştırarak ona baktığım
Bir kaç dakikanın ardından, "sınavına 5 dakika kaldı. Girelim istersen?" Dedi.Bu detay aklıma yeni gelmiş gibi telaşla ayaklanarak ona eşlik ettim.Sınavda ki rahatsız sessizlik,bana nefeslerimi dinlettiğinden mi bilinmez bir türlü odaklanamıyordum. Yorgun kafam taşıyamayacağım kadar ağırdı. Elimi şakalarıma götürüp ovalarken son sorunun altına, emin ve tok bir yazı yazdım.
Nihayet 40 dakikalık eziyet bittiğinde,oksijenim bitmiş gibi koridorda buldum kendimi. Bu aralar nefes kontrolünde yaşadığım ciddi problem beni her an rahatsız ediyordu. Koridorda ekini görüp iyice yitirdim nefes alma yetimi.
Rüzgarla yürümek istemiyor bu gün canım. Canım biraz yalnız kalıp, kendine acımak istiyor. Canım bu gün biraz, hani derler ya ölmek istiyor. Sendeleyerek çıkış kapısına ilerlerken,uzun zamandır bu kadar yakından hissetmediğim güzel bir koku doldu burnuma.
Mavi gözleri gözlerimi bulup bana doğru eğildi, "mehir?" Soru soran sesi kulaklarım da bir yankıya dönüştü.
"İyi misin?" Gözlerimi sıkıca kapatıp kafamı hızla olumlu anlamda salladım. Yine de bu onu tatmin etmemiş olacak ki, benimle birlikte çıkışa kadar sessizce yürüdü.Çıkış kapısının önünde, beni bırakmak istemeyen tavrı gözümden kaçmadı tabii. Yine de önüme koyduğu duvarlar yüzünden tek kelime edemedim. Kurumuş dudaklarım teşekkür etmek için aralandı yalnızca.
"Teşekkür ederim." Bakışları beni ilk defa görür gibi dikkatle süzdü yüzümü. " Seninle yürümemde bir sakınca var mı?" Bu soruyu beklemediğim için hafif saçmalayarak onu onayladım. Özlediğim o güzel koku, ciğerlerimi yakıyordu. Gözlerim dolmasın diye sık sık dudaklarımı ısırıyor ve onun arkasında kalmamak için özel bir çaba sarf ediyordum.
Yanımda yürümesinin tek sebebi küçük anksiyete krizim olsa da tadını çıkarmaya çalıştım. Saçımdan bir tutamı, çeker gibi kulağımın arkasına iliştirdim. Gözlerim ürkekçe yüzünü buldu. Kaldırım taşlarını seyreden gözlerini buradan seçmek zordu.
Derin bir nefes alıp cesaretimi topladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Mavi
Teen FictionHerkes biraz hayal kurar. Hepimiz bir gün gelecek olan güzel günlerin hayaliyle yaşarız. Ama hiçbir yarın dünden daha güzel gelmez aslında. Her yarında dolup taşar içimiz dışımıza. Her yarın yeni bir yaranın habercisidir. Belki bu yüzdendir bu kimse...