Sevgili emine nur bu kitap senin için:)Her zamanki sokaklardan geçerken, Çocukluktan kalma bir alışkanlık olan ,bu adımlarımı sayma mevzusundan vazgeçemiyordum. Ruh gibi göründüğüne emin olduğum yüzüm ve kıvırcık dağılmış saçlarımla rüzgara karşı yürüyordum.
Ben küçükken babam "her adımını düşünerek at." Derdi ve devam ederdi:
"Çünkü adımlarından sen sorumlusun kıvırcık sincap. Adımların seni istemediğin yerlere götüremesin."
O hayattayken her ne kadar ona öfke dolu olsamda, hatta bazen içten içe ölmesini istesemde onu özlüyordum.Adımlarım uzun cadelleri geçip okulun kapısından içeri girdi.
İnsanlarla bir araya gelmek, sanki ince bir ipin üzerinde ölümcül derecede yüksekte yürüyormuşum gibi hissettiriyordu. Bu yüzden kimseye soru soramıyor, konuşamıyor, konuşunca sanki ipten düşecekmiş gibi oluyordum.
Son yaşadıklarımdan sonraysa iyice içime kapanmış, sanki herkes bende sakladığım sırları görür gibi hissetmeye başlamıştım. Bazen sadece dünya denen yerde bir hiçliğin ortasında, yaralı dizlerimle koşuyor gibi hissediyordum.Dünyada konuşup, konuşmaktan mutluluk duyduğum tek insan, annemdi. Benim güzel annem. Çogu zaman konuştuklarımızı bir kaç dakika sonra unuturdu, bizde bambaşka bir konu konuşmaya başlardık. Bu aptal döngü acayip bir haz verirdi bana.
Annemi ne zaman hatırlasam yüzümde saklayamadığım bir gülümseme peyda oluyordu. Yüzümde anlamsız silik bir gülümsemeyle, Amfinin kapısından geçip, arka sıralarda bir yere kuruldum. Sıkıcı ders saatleri, çekici diyebileceğim sarışın ögretmenler derken,Saatler saatleri kovaladı.
Sıkıcı geçen bir yarım günün ardından, Nihayet bunaltıcı derslerden çıkıp, kafamı biraz özgür bıraktım. Yalnızlığım her adımda önümden kayıp giden caddeler olsun istedim. Onuda adımlarımla aşıp gidebileyim diye.
Gözlerim yere kayıp siyah botlarımın üzerinde durdu. Saymaya başladım...
Bu şekilde ne kadar yürüdüm bilmiyorum ama ankara ayazı ellerimin hissetme duyusunu çalmıştı benden. Sonunda bir taksi bulup kendimi içine attım. Kırmızı burnuma gülen taksici amcayla kısa bir sohbet ettik.Sessizleşip sustugumuzda, elim son iki aydır olduğu gibi karnımın üzerine gitti. gözlerimde tıpkı ellerim gibi şefkatle orada durdu. "Seni korumalıyım." Diye fısıldadım, günlük rutinimi tamamlarken. Kafamı karnımdan kaldırıp yolun sol kısmından ayrılan diğer caddaye döndüm. Süratle üzerimize gelen arabayı görmemle birlikte gözlerim dehşetle büyüdü. Ne yapacağımı kestiremediğim bir anda, ellerim yüzüme kapandı.
🦋
Her yerde koşuşturan insanlar,bağırışlar,konuşmalar, yağmurlu hava...
Adamın uyuşan ve tüm bu olayları henüz tam olarak idrak edemeyen zihni. Nasıl olmuştu,nasıl gelmişti herşey bu noktaya,nasıl düşmüştü bu karmaşanın tam ortasına? Düşünemiyordu.Köşede oturmuş bacağına pansuman yaptıran taksi şöförüyle göz göze geldi adam. O an bir uykudan uyanmış gibi silkindi. Neden bu noktaya geldiğini irkilerek hatırladı. Sokağın köşesini dönmüş caddeye inerken sinirle sürdüğü arabanın kontrolünü kaybetmiş,nerden geldiğini bilmediği taksiye çarparak durabilmişti. Kaşına pansuman yapan hemşire,taksinin başında birini içerden çıkarmaya çalışan sağlık ekipleri ve o karmaşanın arasından kendine doğru gelen tanıdık bir yüz. Babası tam karşısına dikilip ona öfkeyle bağırmaya başlamadan önce hafif tombul kısa boylu bir sağlık görevlisinin
"Durumu ağır görünüyor,kanaması var." Dediğini duydu. Kafasını kaldırarak nihayet o hurda yığınından çıkarılmış zarif bedeni görmeye çalıştı. Pek başarılı değildi. Babası karşısına geçip bir kaç anlamsız şey söylemeye başladığında,kulaklarında bir çınlama ve baş agrısıyla ne dediğini duyuyor lakin alğılamakta zorluk çekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Mavi
Teen FictionHerkes biraz hayal kurar. Hepimiz bir gün gelecek olan güzel günlerin hayaliyle yaşarız. Ama hiçbir yarın dünden daha güzel gelmez aslında. Her yarında dolup taşar içimiz dışımıza. Her yarın yeni bir yaranın habercisidir. Belki bu yüzdendir bu kimse...