Aramızda tutunan yoğunluk, kayıp üzerime yığılıyormuş gibi bir hisle nefes almakta zorlanıyordum. Yatağın sıcaklığı bedenimi sararken garip bir şekilde ürperen içim rahatlamama yardımcı olmuyordu.
Tek bir hareketimi bile kaçırmadan gözlerini üzerimde dolaştırıyordu. Kirpiklerim gözlerine kalkarsa eriyip kaybolacakmışım gibi garip bir enerjiye kapılıyordum. Bir eli bel çukurumun tam üzerinde sabit dururken, konuşmak için bir neden yoktu.
Konuşmak için dilime ulaşacak hangi kelime duygularımı ifade edebilirdi ki?
Kaç dakika hatta kaç saat geçtiğini bile kavrayamadığım, büyülü dakikaların ardından diliyle dudaklarını ıslattı.İçimde anlamsız bir çığlık kopup, kalbime içerden bir baskı uygulandı sanki... kalbim dışa doğru patlamak ve yok olmak için çırpınırken, konuşacağını anladım.
"Hiç konuşmadığın çok şey var değil mi?" Ne demek istediğini anlamakta güçlük çeken beynim, kalbime iğneleyici bir kaç cümle savurdu. Gözlerimi kıpıştırarak, mavisini ezberlediğim ama loş ışıkta daha lacivert görünen gözlerine kaldırdım.
Anlamadığımı fark ettiği için mi bilinmez dudakları yukarı kıvrıldı. Dudaklarının kıvrımından, içime uçuşan kelebekleri öfkeyle savuran beynime karşın kalbim çırpınışlarını sürdürdü.
"Seni incitmek istemediğim için sormadığım o kadar soru var ki." Gözlerim gözlerinde takılı kalırken doğrulmaya çalıştım. Kavislenen kaşları beni yatıştırıp kendisi doğruldu.
Yüzünde ki ifade de yanlış bir şey söylemiş olmanın burukluğunu gördüm. Parmaklarımla kolunu çekiştirip, yatakta kalmasını sağladım. Sadece biraz daha aklı selim konuşabilmek için mesafeye ihtiyacım vardı.
Gözleri beni delip geçerken dudaklarımı ıslatıp mırıldandım.
"Sor lütfen.." kısa bir sessizliğin ardından boğazını temizleme ihtiyacı hissetti. "Şimdi mi?"Gülümseyerek tekrar doğrulmaya çalışınca Sağ tarafıma saplanan sancı yüzümü buruşturmama neden oldu yine... derin bir iç çekip bana en ciddi bakışlarından birini gönderince yerime sinip yeniden konuşmak için sesimi buldum.
"Şimdi. Sor hadi.." küçük yatakta kendine bir alan yaratmak ister gibi bana doğru dönerek dirseğiyle yastığıma dayandı. Dağınık saçımı anlımdan iterek ona kararlı bakışlar gönderdim.
"Mesela ne kadarını hatırladığını merak ediyorum." Düşünür gibi yaparak geçirdiğim bir kaç dakika ardından, mırıldandım. "Yani bu soruya cevap verip vermeyeceğimi kestiremeyeceğim kadar az sanırım."
Anlayışla başını sallarken oda tıpkı benim gibi mırıldandı. "Benim hatam hepsi ha ne dersin?" gözlerimi tavana kaldırıp, evin ahşap tavanında gezindim. Yüzümde anlamsız bir gülümseme yer ederken gözlerim yeniden gözledini buldu.
"Kim bilir belki senin hayatının hatasıdır. Belki benim. Belki alinin..." dudaklarım kendine bir rota çizerken yutkundum. "Kimin hayatının hatasıyım anlamak benim içinde zor." Mırıldanışınım beynini delip geçmiş gibi çatık kaşlarla, anlamaz bir ifadeyle yüzümü izlemeye devam etti.
"Ne demek istiyorsun?" Söylediklerimi daha anlaşılır kılabilmek adına nefeslendim. Zihnimde elinde ki ağır çuvalı hangi delikten aşağı sallandıracağını kestiremeyen bir şeytan vardı.
"Demek istiyorum ki, hatalarda insanlar ve hayatlar gibi görecelidir. Hatalarımız, belki senin hayatının hatası derinle kaza yaptığın geceydi. Benim hayatımın hatası..."
Bunu söylerken tekrar duraksamış devamını getirmek için uğraşmamıştım.
"Aslında işin merak uyandırıcı olan yanı, bizim hatalarımız nerede kesişiyor. Senin hayatına ikinci bir hatayla girdim. Sen benim hayatıma hatırlayamadığım bilmem kaç bin hatayla girdin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Mavi
Teen FictionHerkes biraz hayal kurar. Hepimiz bir gün gelecek olan güzel günlerin hayaliyle yaşarız. Ama hiçbir yarın dünden daha güzel gelmez aslında. Her yarında dolup taşar içimiz dışımıza. Her yarın yeni bir yaranın habercisidir. Belki bu yüzdendir bu kimse...