4.BÖLÜM: "Kader"

117 26 45
                                    

KIVILCIM ÜSTÜN

Son bavulu da boşalttıktan sonra artık oda tamamen bana aitti. Bavulu yatağın altına koyduktan sonra aynanın karşısına geçtim. Saçlarım iyice dağılmıştı, rahatsız etmesin diye topuz yapmayı tercih ettim. Bir bandaj ile de dağılmasını önledim. Tam pijamalarımı giymeye hazırlanıyordum ki kapı çalındı. Efil gelmişti.

"Yemeğe iniyorum, geliyor musun?"

"Kurt gibi açım, üstümü değiştirip iniyorum." Gülümseyip kapımı kapattı. Salaş bir tişört ile siyah bir tayt giymeyi tercih ettim ve Efil'i bekletmeden yanına gittim. Beraber laflayarak yemekhaneye geldik. Yurdun otelden hiçbir farkı yoktu. Açık büfeydi ve yemekler de enfes görünüyordu. Tabağımızı doldurup bir masaya geçtik.

"Eee, anlat bakalım. Sen hangi üniversitedesin? Hangi bölümdensin?"

"Sanırım üniversitemiz aynı, Akdeniz'de misin sen de?"

"Evet, Uzay bilimleri bölümündeyim. Ama astronomi demeyi tercih ederim."

"Ben de sanat tarihi okuyorum. İlk senem."

"Cidden mi? Ben ikinci sınıfsın sandım."

"O kadar mı yaşlı duruyorum?" gülmüştü. Ben de güldüm.

"İçecek almayı unutmuşum ya." Kalkmasını engelledim.

"Ben alırım, hem kendi içeceğimi de tazelemiş olurum." Gülümsedi. Kalkıp içeceklerin oraya gittim. Bardakları doldurup tam masama geçecektim ki birden karşıma bir kız çıktı. Efil için aldığım tüm meşrubat üstüne boşalmıştı. Nasıl olduğunu anlamadım ama sanırım kızdan temiz bir fırça yiyecektim. Pancar rengindeki mor saçlarını savuşturdu. Giyim tarzından da süslü biri olduğunu kolaylıkla anlayabiliyordum. Kim yemekhaneye düğünde giyebilecek bir elbise ile inerdi ki? Kız sinirle bana baktı.

"Dikkat etsene be! Elbisemi kirlettin."

"Özür dilerim, istemeden oldu."

"Yalancı, gözün kaldı değil mi elbisemde? Bilerek döktün tüm içeceği. Gitti güzelim elbisem."

"Birden önüme çıkan sensin, hem o elbiseyle meşrubatlar bölümünde dolaş diyen de ben değilim."

"Ne dediğinin farkında mısın sen? Hem suçlu hem güçlü." Derin bir iç çekti.

"Tek yıkamalık işi var, abartmaya lüzum yok bence." Gülümseyerek Efil'in yanına gittim. Kız arkamdan sinir krizleri geçiriyordu kesin. Elimdeki bardağı Efil'e uzattım. Kendime yeni bir içecek almak için kalmadım.

"Kimdi o kız, biliyor musun?" Efil içeceğini yudumladı.

"Bilmiyorum, ama sanırsam ikinci sınıf." Belli ediyordu. Takmadım. Yemekten sonra odaya çıktık. O kadar yoğun bir gün geçirmiştim ki her an yere yığılabilirdim. Tam odamdan içeri girecektim ki Efil beni durdurdu.

"Yarın işin yoksa biraz şehri gezmek ister misin?"

"Çok isterim. Bilmiyorum buraları pek." Gülümseyerek kafasını salladı ve iyi geceler diledi. Ben de aynı şekilde karşılık verdim ve kendimi sıcacık yeni yatağıma attım. Uyumadan önce biraz kolyemle bakıştık. Acaba parmak uçlarımdan alevler çıkarabilir miydim? Okuduğum kitaplarda büyünün duygu ve düşüncemizden oluştuğunu öğrenmiştim. Denemekten zarar gelmezdi herhalde. Yatakta doğruldum ve parmak uçlarımda alev olduğunu hayal etmeye başladım. Kendimi hazır hissettiğimde gözümü açtım, olmuştu. Her bir parmağım çakmak gibi duruyordu. Hiçbir yanma hissi yoktu. İçimi birden bir korku kapladı ve ateşlerin hepsi birer birer söndü. Gücüm hem eğlenceli, hem de tehlikeliydi. Kafamı boşaltıp uyumaya çalıştım.

AstraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin