ÇAĞLAR ATAN
Bizi karşılayan garip bir kadınla birlikte, birden bire belirdiğimiz terasın aşağısına doğru inerken yanımda duran Kıvılcım'ın saf korkusunu hissedebiliyordum. Üstümdeki, sanki masal kitabından fırlamışım gibi duran prens kıyafetimden yeterince rahatsız olmuyormuş gibi bir de etrafta değişik bir koku vardı. Gri saçlı kadın bizi, kazanlar ve garip sıvılar bulunan şişelerle dolu bir odaya götürene kadar kimse konuşmamıştı. Odanın ortasına geçip güzel bir gülümseme takındı. Giydiği siyah, uzun ve yıldız işlemeli elbisesi bulunduğumuz odanın yerlerini temizlerken o, ellerini birleştirip bize baktı.
"Konuşmaktan çekinmeyin, dilinizi anlayabiliyorum." Kıvılcım'a döndüm ama konuşacak halde değildi, iş başa düşmüştü. Dilimden birkaç kelime dökmeyi başardım.
"Evet, konuşabiliyorsun da. Nasıl peki?" Onca sorunun arasında bunu sormuştum, koca bir aptaldım. Kadın güzel bir kahkaha attı.
"Dil büyüsü, başka sorularının olduğuna eminim Çağlar." Tek kaşımı kaldırarak baktım.
"Adımı biliyor musun?" Kıvılcım hala olduğu yerde duruyor, hiçbir şey yapmıyordu.
"Hakkınızdaki her şeyi biliyorum. Senin babanı sevmediğini, Kıvılcım'ın da sevgilisi tarafından desteklenmediğini de biliyorum." Kıvılcım bunu duyunca yüzündeki şaşkınlık ifadesini biraz daha arttırdı ve sonunda konuşmaya karar verdi.
"Peki, sen kimsin?" Kadın, bir şey unutmuş gibi dudağını ısırıp yukarı baktı.
"Ah, ne kadar kabayım. Kendimi bile tanıtmadım. Ben Vega, bu yüce gezegenin koruyucu büyücüsü ve hanedanın özel olarak yetiştirdiği bir Hetereyim."
"Bir, nesin?" şaşkınlığımı saklayamadım, neyden bahsettiğini anlayamamıştım.
"Başka bir gezegenden geldiğinizi sürekli unutuyorum, ah aptal kafam!" Eliyle bize bir çift sandalyeyi gösterdi.
"Oturmaz mısınız? Biraz uzun sürecek işimiz." Tereddüt ederek Kıvılcım ile birbirimize bakmaya başladık. O sırada Vega ellerini çırpıp kendine bir koltuk yapmıştı ve karşımızdaki yerini almıştı. Gereksiz mutlu görünüyordu. Fazla beklemeden oturmaya karar verdik. Ellerini önünde birleştirdi.
"Öncelikle size Hetere'nin ne olduğunu anlatayım. Hetere, hanedan tarafından seçilen evsiz ve ailesi olmayan çocukların arasından en güçlü olanı alıp geliştirilen kişilere denir. Yani ben bulunduğum yetimhanedeki en güçlü, zeki ve başarılı çocuktum. Bu halim, hanedanın gözünden kaçmadı ve beni alıp Yüce Büyücü Kobra'nın hizmetine verdiler. O zamanlar büyülü değildim, Kobra büyü için yeterince dayanıklı olduğumu gördükten sonra bana, Astra'nın Büyü Kristalinden bir parça verdi. Kalbime yerleştiren parça ile ben de büyücü oldum." Dediklerini hazmetmeye çalıştım, bilmediğim çok fazla terim vardı ama bunlara takılma sırası değildi, daha sonra öğrenebilirdik. Daha büyük sorunlarımız olduğu aşikârdı.
"Peki, buraya ne oldu?" Kıvılcım aklımdan geçen ilk soruyu sormaya cesaret etmişti. Vega yerinde biraz kıpırdandı, yüzündeki büyük gülümsemeyi düşürdü.
"Prenses Kalista geldi."
"Kim?" aynı anda bu soruyu sormuştuk, birbirimize bakıp yaslanmaya karar verdik.
"Prenses Kalista, Astra'nın Yok Etme Soyunun varisiydi. Tahta geçmesi gerekiyordu lakin o, soyların uyması gereken kadim kurallara uymadı. Gücünü kaybetti ve tahtan men edildi. Yerine kardeşi, yani Astra'nın alçakgönüllü kraliçesi Kraliçe Melida geçti. Kalista bunu kaldıramadı ve kraliçeye saldırma cüretini gösterdi, ardından da sürgün edildi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Astra
FantasíaÇağlar ve Kıvılcım her şeyden habersiz, lisenin başından beri hayal ettikleri şatafatlı üniversite hayatlarına başlamak üzereyken, Astra onların bu hayallerini biraz daha süsleyecekti. Onları akıllarının almadığı bir maceraya sürükleyecek, uzun zama...