EFİL EREN
Umut elindeki aynayı bana uzatmış bir şekilde dururken, nedensizce tedirgin olduğunu fark edebiliyordum. Havanın soğuk olduğunu hesaba katarsak terlemesinin başka açıklaması olamazdı. Uzattığı aynayı elinden aldım, geçen gün ona çarparak paramparça ettiğin ayna şu an elimde sapasağlam duruyordu.
"Ama nasıl?" Elini ensesine götürdü, heyecanının sebebini hala çözememiştim.
"Kırılınca çok üzüldün, hem manevi değeri varmış. Çerçevesini aldım ve tamir ettirdim." Elimle aynayı inceliyordum, yeni gibi olmuştu. Umut bildiğim kadarıyla zamparanın tekiydi, daldan dala atlayan bir maymun misali kızdan kıza atlardı. Bana da ilk böyle yanaşmamış mıydı zaten? Neden bununla uğraşmıştı?
"Teşekkür ederim, gerçekten." Gülmeden edemedim, aynanın benim için değeri büyüktü. Bunu düşünüp uğraşması gerçekten tatlı bir hareketti. Gülüşümü fark etmiş olacaktı ki o da gülmeye başladı, hala gergindi.
"Beğenmene sevindim, bunu bir özür olarak kabul edersen memnun olurum." Tek kaşımı kaldırdım, neyin özrünü diliyordu ki şu an?
"Ne için?" Yutkundu, bakışlarını kaçırmaya başladı.
"Her şey için. Başta ettiğim imalar çok iğrençti, kabul ediyorum. Böyle yanaşmamalıydım, her kızda işe yarardı. Sanırım duvara tosladım." Buruk bir tebessümle bunları derken gülmeden edemedim, değişeceğini düşünmemiştim. Gözlerini kaçırıp yere veya etrafa bakarken yüzüne takındığı buruk gülümseme ile tatlı gözükmüştü gözüme. Bir dakika, tatlı mı? Efil, kendine gel kızım. O bir pislik, zamparanın teki. Tatlı olması için kafasından aşağı iki tencere şerbet boşaltman gerekir. Bu düşünceler beni kızartmaya başlarken oradan ayrılmanın iyi fikir olduğunu fark ettim.
"Özrün kabul edildi, tekrardan teşekkürler." Adımlarımı hızlandırıp yanından uzaklaşırken arkamdan gelen sesini duydum.
"Görüşürüz." Görüşürüz demeyecektim, konuşma kotam dolmuştu. Elimdeki ayna ile sınıfıma yürümeye başladım.
Bunu neden yapmıştı veya gelip neden özür dilemişti, hiçbir fikrim yoktu. Bildiğim tek şey vardı, o da bu hareketi ile gözümdeki yeri değişmişti.
***
KIVILCIM ÜSTÜN
Üstümden sanki tır geçmişçesine bir ağrıyla gözlerimi açtım. Cidden her seferinde bunu mu yaşayacaktık? Saçlarımı gözlerimin önünden çektim ve Çağlar'a baktım, hala yerde iki seksen uzanmış vaziyetteydi. Yanına gitmeye çalıştım lakin giydiğim bu prenses elbisesi, beni neredeyse yere düşürecekti.
"Çağlar, kalk." Ellerimle onu dürttüm.
"Git gide alışıyorsun, yerle bir olmanın tam anlamını yaşıyorum şu an." Kıkırdadım, bu durumda bile şaka yapabiliyor oluşu beni benden alıyordu. Kafasını kaldırıp gözlerini benimkilerle buluşturduğunda istemsizce utandım, bakışlarımı kaçırdım. Çağlar doğrulmaya başladığında Vega yanımıza gelmişti.
"Ah, geldiniz. Yolculuk nasıldı?"
"Ağrılı." Çağlar yerden kalkarken benim de yerden kalkabilmem için elini uzattı. Ağırlığımı ona verip ayağa kalktım ama neredeyse eteğime takılıp düşecektim. Vega arkasına döndü ve geldiği yola doğru yöneldi.
"Beni izleyin, size göstereceklerim var." Adımlarım onu takip ederken Çağlar, kulağıma doğru eğildi.
"Sen, bir şey demeyecek miydin?" Söyleyeceğim şey aklıma geldiğinde kıpkırmızı kesildim. Evet, ona bir şey diyecektim ama bunu, neredeyse yok olmuş bir gezegende yapmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Astra
FantasiÇağlar ve Kıvılcım her şeyden habersiz, lisenin başından beri hayal ettikleri şatafatlı üniversite hayatlarına başlamak üzereyken, Astra onların bu hayallerini biraz daha süsleyecekti. Onları akıllarının almadığı bir maceraya sürükleyecek, uzun zama...