11.BÖLÜM: "Yolculuk"

93 17 24
                                    

ÇAĞLAR ATAN

Kıvılcım'ı yurda bıraktıktan sonra yolda yavaş adımlarla yürüyerek eve gidiyordum. Kömürlükteki olaydan sonra kimseyle konuşmamıştım, ne Sevda Ablayla ne de babamla. Ama emindim ki babam o kutunun yakılmak için kömürlüğe gittiğini bilmiyordu. Ellerimi ceplerime sokup sokakta karşıma çıkan ufak çakıl taşını yanıma arkadaş olarak aldım. Hava soğumaya başlamıştı ve benim aklımdaki düşünceler bir türlü gitmiyordu. Eski, iğrenç anılar. Bu laf, en az babamın annemle beni terk ettiği günkü kadar yaralamıştı kalbimi. Minik çakıl taşını eve gelene kadar tekmeledim, ama o da bir süre sonra beni bırakıp başka yola sapmıştı. Kafamın içinden onunla vedalaşırken eve ne kadar yakın olduğumu fark ettim. Zile bastığımda pek beklemeden Serap Abla'nın kapıyı açması iyi olmuştu, dışarısı iyice soğumuştu. Eve sessizlik hâkimdi. Serap abla montumu alırken ben de kafamı içeriye doğru uzattım.

"Babam yok mu?" Montumu alıp iki kolunun arasına sardı.

"Sevda hanım ile birlikte yemeğe gittiler." Komik, hiç ailecek bir aktivite yapmamıştık. Buruk bir gülümseme ile teşekkür edip içeri geçtim ama gördüğüm manzara ile şoka uğradım. Umut ayaklarını orta sehpaya uzatmış, koltuktaki yastıkları yerlere atmış bir şekilde oyun konsolunu parçalayacak şekilde oyun oynuyordu. Hemen yanında, ondan hiç eksik olmayan Ulaş da küfürler saydırıyordu.

"Şerefsize bak! Oğlum onlar benim lan!"

"Ya bir siktir git, nereden senin oluyor?" Salonun girişine gelip ellerimi bağladım. Hala beni fark etmemişlerdi. Boğazımı temizledim.

"Allah aşkına eşkıya mısınız oğlum siz? Ne diye benim evimdesiniz?" Umut bir saniyeliğine bana baktı ama sonra kafasını geri çevirdi.

"Oo, Çağlar Beyimiz de teşrif etti sonunda."

"Umut'u yere serişimi görmek için tam zamanında buradasın." Umut bir elini konsoldan ayırıp Ulaş'ın ensesine bir tokat geçirdi. Ulaş acıyan ensesiyle ilgilenirken de sanırım her ne oynuyorlarsa Umut öne geçmişti.

"İşte adamı böyle ezerler canısı." Saçma sapan bir gülüşle salonu doldurmaya başladı.

"Seni hileci pislik herif!" Göz devirerek konsolun yanına gittim ve kapatma tuşuna bastım. İkisi birden olduğu yerde kalınca yüzlerindeki heveslerin yavaş yavaş sönmesi hoşuma gitmişti. Umut yerden aldığı yastığı kafama fırlattı.

"Hep oyunbozanlık yapıyorsun, şerefsiz!" Yastığı havada tutup ona geri fırlattım.

"Ne işiniz var oğlum benim evimde?" Ulaş yaylandığı koltukta doğruldu.

"Kanka kusura bakma ya, bu dangalak çağırınca ben de geldim." Umut elleriyle kestane rengi saçlarını karıştırdı. Biraz olsa utanma bekledim ama yoktu, her zamanki gevşek Umut'tu.

"Murat Amca bugün evde olmayacağını, istersek gelip seninle eğlenebileceğimi söyledi." Tek kaşımı havaya kaldırdım.

"Gece de mi gelmeyecekmiş?" Omzunu silkip ellerini iki yana açtı. Etrafı fazla dağıtmışlardı, ellerimi belime indirdim.

"Etrafı siz topluyorsunuz." Umut kafasını geri yatırıp onaylar bir biçimde parmağını kaldırdığında, ben de kendimi koltuğa attım. Bir süre sessizce böyle oturduktan sonra birden burnuma hafif yanık bir koku gelmeye başladı. Umut ve Ulaş'a baktığımda onların bu kokuyu aldıklarına dair şüphelerim oluşmuştu.

"Yanık kokusunu siz de alıyor musunuz?" Umut geriye yatırdığı kafasını ani bir hızla kaldırıp bana baktığında yüzündeki rahatlık birden dehşete dönüşmüştü. Ulaş da kokuyu alabilmek için burun deliklerini kocaman açtığında kafasıyla beni onayladı. Umut koltuğu öyle bir hızla terk etmişti ki, az önce koltukta sere serpe oturduğunu söylemek bayağı zorlardı. Mutfağa doğru koşarken bağırmayı da ihmal etmedi.

AstraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin