29-Savaş

161 14 0
                                    

Üzerime siyah kapüşonlu bir hoodie ve siyah pantolonumu geçirip odadan çıktım. Aşağı, Seokjin ve diğerlerinin yanına inerken oldukça heyecanlıydım. Bugün herşey bitiyordu. Ona son darbeyi vuruyordum. zaferim kaçınılmazdı ama herşeyin kusursuz olması için ekstra çabalıyordum. Jin beni gördüğünde kollarını açıp bekledi. Koşarak üstüne atladığımda diğerlerinden çıkan 'ooo' seslerine aldırmadan beni havada döndürmesine izin vererek kollarımı boynuna doladım.

Beni yere indirdiğinde Claude üstünü düzelterek kolunu ikimizin omzuna attı.
"Hadi gidelim. Sabırsızlanıyorum." Onu başımla onaylarken parmak ucumda yükselip sevgilimin yanağına Kocaman bir öpücük kondurdum.
"Gidelim." Cevap verdiğimde Namjoon bize döndü.
"Herşey tamam mı?" Onu başımla onayladığımda Jin itiraz edercesine mırıldandı.
"Bırak da geleyim. Seni o piçin yanına yalnız göndermek hoşuma gitmiyor." Gülerek karnına dirseğimi geçirdim.
"Yalnız değilim, orada kwick'in adamları ve en önemlisi de ağabeyim var. Claude en azından yirmi kişiye bedeldir."

Ortağım gülerken başıyla onayladı.
"Merak etme kanka, onları ellerimle parçalayabilirim." İstemese de onaylayan Jin dudağıma büyük bir öpücük kondurup geri çekildi.
"Onu bana sağlam getir hyung." Claude elini kalbinin üstüne koydu.
"Söz veriyorum."

Evden çıktığımızda sözleştiğimiz yere varmak için acele etmedik. Cliffo bizi orada bekliyordu. Sanıyordu ki ben onun emri üzerine adamın bilgilerine erişebilmiştim. Ama asıl eriştiğim şeyin ona karşı kazanılmış bir Zafer olduğundan haberi bile yoktu. Yavaş adımlarla arabadan indik. Ellerimi cebime sokup kwick'in adamları ve bizzat kendisiyle buluştum. Beni gördüğümde kadının bana bakışını büyük ihtimalle unutamayacaktım.

"Senin bir gün onu yeneceğini biliyordum kızım." Dedi sakince. Bense ona özlemle karışık bir tiksintiyle bakıyordum. Ne kadar bizi büyütmüş olsa da giderek arkada bırakmıştı. Ve ben geride adam bırakanlardan nefret ederdim.
"Ben de biliyordum. Neyse, giriyoruz biz. İşareti alınca gelirsiniz." Kwick bana bir baş selamı verirken duygusuz görünerek oradan uzaklaştım. Oysa gözlerim dolmuştu.

Terkedilmiş fabrikadan adım attığımız anda bizi cliffo ve adamları karşıladı. Meraklı bakışlarla bize döndüğünde gülerek elimdeki sahte kağıtları salladım. Memnun bir ifadeyle başını sallayıp yanına gitmemi işaret ettiği sırada bir hareketimle içerideki adamları kwickin adamları tarafından indirildi. Cliffonun Bakışları değişirken eli belindeki silaha gitti ama ona doğru gitmeye devam ettiğimi görünce silahı çekmedi.

"Sana seni yeneceğimi söylemiştim. Bana ilk kez sorduğunda ödüm kopmuştu. Yeni babam beni öldürebilir diye düşünüp durdum. Büyürken her gün korktum. Ama sonunda yenen ben oldum." Kağıtları ona uzatırken gülerek konuştum. Oysa alaycı bir ifadeyle elimden kağıtları aldı.
"Birkaç adamla buraya gelip beni yeneceğini sandığını tahmin etmiştim. O yüzden daha fazlasıyla geldim. Beni kandıramayacağını öğrendiğin an tam bu an."

Şaşırmamıştım. Zaten beklediğim için gülerek ellerimi cebime soktum.Omuz silkerek cevapladım.
"Tahmin edeceğini düşünmüştüm. O yüzden ben de buraya daha fazlasıyla geldim. Kağıtları okuyup haykırarak ağlayacağın an tam bu an." Kaşlarını çatsa da alaycı ifadesini bozmadan kağıtlarda gözünü gezdirdi.

Son yaptığımız plana göre onu hapse yolluyorduk. Ama önce eşini görmesi gerekiyordu. Kazanmam gerekiyordu. Böylece iki taraf da ondan kurtulacaktı. Hapisten çıkmasına imkan yoktu. Rahat davranacaktım. Kağıtlarda yaptığı bütün kötü şeylerin belgesi vardı. Kesin kanıtsız asla iş yapmazdım.
"Beni hapse mi tıkacaksın, bütün planın gerçekten bu mu?" Gülerek son kalan kağıtları gösterdim.
"Evet. Ömrün boyunca bir hücrede çürüyeceksin. Zaferim aklından bir an bile çıkmadığı için delireceksin."

Kahkaha atarak elindeki kağıtları yırttı.
"Peki şimdi nasıl kanıtlayacaksın." Gözlerimi devirerek acemiliğine güldüm.
"Böyle aptallıklar yapmazsın sen, benimle savaştığın için mi oluyor bu beyinsizlik? Seni gözümde mi büyütmüşüm acaba? Sence yedeği olmayan bir belgeyi eline teslim eder miyim?" Başını iki yana sallayıp silahını çekti. Korkusuzca karşısında durduğum sırada Claude arkamdaki yerini aldı. Önüme geçmek istediğini biliyordum ama şimdilik buna izin veremezdim.

"Buradan sağ çıkamayacaksın. Birini öldürme kararı veremediğin sürece benden iyi olmazsın. Seni öldürüp kazanacağım." Güçlü kahkaham boş duvarlarda yankılandı.
"Anlamadığın şey şu;birini öldürerek yalnızca öldürmüş olursun. Ama yaşarken ceza vermek gerçekten acı verici olur. Birazdan öğreneceğin şeylerle sonsuz bir acıya düşeceksin. Ayrıca beni öldüremezsin de. Çünkü tam şu anda kapıdan biri girecek. Ve senin bütün dünyan altüst olacak."

Başını gururla dikti ve gözlerimin içine baktı.
"Kwickle iş birliği yaptın değil mi? İyi fikir." Başımı iki yana salladım.
"Daha iyi biriyle iş birliği yaptım. Rica etsem, havaya bir el ateş eder miydin?" Başıyla onaylayıp namluyu tavana dikti.
"Bunu son isteğin olarak kabul ediyorum." Silah sesi duyulduğunda içeri doluşan adamlara döndük. Ve o anda anne içeri girdi. Babaysa dizlerinin üzerinde duramayıp yere düştü. Bense elindeki silahı alıp yanmakta olan ateşin içine attım.

"Oliveira..." ağzından çıkan tek söz bu olunca güldüm.
"Bu, zaferim. Kodeste iyi şanslar." Claude ile birlikte uzaklaşırken kadının ona yaklaşmasını izledim.
"Ölmüştün." Dedi adam duygu dolu bir sesle. Oliveira başını usulca salladı.
"Senin için ölmüştüm. Senden kurtulmak için." Cliffo başını iki yana salladı ve yanaklarından gözyaşları süzüldü.

"Neden bunu yaptın?" Sesi öyle acı doluydu ki bir anlığına kalbim sıkıştı. Ama sadece bir anlığına. Küçük nikoya yaptıklarını hatırlayana dek.
"Beni yıllarca zorla yanında tuttun. Senin yüzünden anne bile olamadım. Ona zarar verirsin diye yavrularımı doğuramadım." Kadın bağırırken ben Claude'a yaslanıyordum.
"Sana zarar gelmesin diye herşeyi yaptım! Yasını tuttum. Şu sikik hayatımda yalnızca seni sevdim ben!"

Kadının acı kahkahası kulaklarımı tırmaladı.
"Beni eve kapattın. Sevdiğini söyledin ama sinirini hep benden çıkardın. Bakmam için bir sürü çocuk getirip gözlerimin önünde zarar verdin onlara. Aşağılık biriydin ve ben de senden kurtuldum işte." Sözleriyle sadece cliffo değil biz de yaralanıyorduk. Ama kadın bunu umursamıyor ve tükürürcesine konuşuyordu. Hüzünlü bir tebessümle onlara baktım. Beni aldıklarında ailem olacaklarını sanmıştım. Beni büyütüp şımartacaklarını. Şımaran kendileriydi. Ve bana hiç bakmamışlardı. Bize hep acı çektirmişlerdi. Biri nikomun, diğeri çocukluğumun katiliydi.

"Nasıl?" Diye sordu cliffo. Cılız, titrek bir sesle. Kadın tekrar güldü. Ve ardından Kwick içeri girdi. Yavaş adımlarla kadınına gitti ve beline elini koydu.
"Aşık olarak kurtuldu." Cliffo sinirle ayağa kalkıp karşılarına dikildi.
"Kadınımı aldın! Seni orospu çocuğu! Seni öldüreceğim. Hepinizi öldüreceğim." Kwick bir kahkaha atıp cliffoyu tekmeledi. Adam sendelemedi bile. Yumruğunu düşmanına geçirdi. Oliveira bize dönüp son kez hüzünlü bir bakış attı.

"Siz gidin çocuklar. Bunlar ebeveynlerin konuşacağı şeyler." Claude ikiletmeden hareketlenince ben de ardından çıktım. Şimdi ne olacağını bilmiyordum. Ondan intikamımı almıştım ama onu öyle görmek beni de üzmüştü. İçimdeki birşeyin yok olup gittiğini hissediyordum ve o şey benden bir parçaydı.

Claude ve ben birbirimize sarılıp saatlerce ağladık. Çektiğimiz herşey, hepsi onların suçuydu. Biz yalnızca kimsesiz çocuklardık. Hiçbir hatamız yoktu. Ama bütün acıyı biz üstlenmiştik. Yıllarca oradan oraya savrulmuş ama birlikte kalmıştık. Şimdi bizim için yaşama vaktiydi. Şimdi mutlu olma vaktiydi.

Zehirli Kadeh|Kim SeokjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin