Seokjin aramış ve ona bir paket geldiğini söylemişti. Ona paketi asla açmaması gerektiğini ve evin uzağına koymasını söyleyip telefonu yüzüne kapatmıştım. Şimdiyse sarı paketin önünde diz çökmüş ve açıp açmamak konusunda kendimle tartışıyordum.
Sarı paketler C'nin uyarı sürprizleriydi. Öğrendiğimi biliyordu. Ve jin'in üzerinden beni tehdit için bunu yollamıştı. İçinde bomba,zehir ya da başka öldürücü birşey bulunabilirdi. Bu nedenle elime eldivenlerimi geçirdim. Kutuyu yavaşça açarken nefesimi tutuyordum. Bombaysa aniden patlama ihtimaline karşılık hayati bölgelerimi uzakta tutmaya çalıştım. Kutu açıldığında beni bir bomba karşılamayınca kaşlarımı çattım. Kağıtta bir zarftan başka birşey yoktu.
Beni bulacak kadar Zeki olduğunu biliyordum. Ama kutudaki zehri farketmediğine eminim. Ellerine değdiği andaki yüz ifadeni merak ediyorum. Bunu bir uyarı olarak düşün ve kazandığımı kabullenerek evine dön kızım. İnan bana benimle savaşmak istemezsin.
ondan daha Zeki olduğumu düşünmemi sağladığı için güldüm. Zehri tahmin ederek eldiven giymiştim. Zehir kutunun içinde olduğundan Seokjin dışından tutunca ona birşey olmamıştı. Ya hep bu kadar aptaldı ya da yaşlandıkça bazı özelliklerini yitirmişti. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Belki de onu hafife almam için kendi kendine hata yapıyordu. Bu da bir seçenekti tabii. Kutuyu kimsenin göremeyeceği bir ara sokakta yaktıktan sonra eldivenleri attım ve grubun evlerine gittim.
Herşeyi anlatmayı bitirdiğimde Seokjin beni çekiştirerek lavaboya götürüp ellerimi 9 kez yıkatmıştı. Neden bu kadar telaş yaptığını anlamasam da güldüm. Salona döndüğümüzde cornelia jimin'in kucağından kalkıp hemen yanıma oturdu.
"Unni,bunu cevapsız bırakmayacaksın öyle değil mi?" Başımla onu onaylarken Seokjin yanıma geldi.
"İkinci hamle için hazırım." Claude kaşlarını çatarak koltukta öne eğildi.
"Emin misin?" Kafamı sallarken telefonumdan birkaç detayı hallettim.Malikanenin gizli girişlerinin bütün noktalarının şifrelerini değiştirmiş ve kendini imha sürecine girmesini sağlamıştım. Yaklaşık yarım saat sonra o eve benzemeyen lanet yer patlayacaktı. C nin haberi olması için ona mesaj atarken yüzümde şeytani bir sırıtış peydahlandı. Bilerek kimsenin orada olmayacağı bir saati seçmiş ve düzeltemeyeceği kadar kısa bir süre kala ona haber vermiştim. Beni zehirlemeyi düşünmek saçmaydı. Savaşıyorsak adam gibi savaşmalıydık. zehir işi eskiden saraydaki kadınların kullandığı bir yöntemdi. Zeka gerektiriyordu evet ama bunu yalnızca başka çaresi olmayanlar yapardı.
Onun bu kadar alçalacağını tahmin etmiş ama ummamıştım. Sonuçta bana bildiğim herşeyi öğreten adamdı o. Demek ki boynuz kulağı geçiyordu. Yapacak birşey yoktu. Telaşlanıp beni aramaya başladığında açıp telefonu kulağıma götürdüm.
"Ne yaptın sen? Büyüdüğün yeri bu kadar kolay mı yok edeceksin?" Sinirli çıkan sesinden kendine hakim olmaya çalışıp başarılı olamadığını anladım.
"Nikomu öldürürken zorlanmış mıydın Cliffo?" Onun aksine kendime güvenerek tane tane konuştuğumda sinirle güldü.
"Adımı söylemeye nasıl cüret edersin?" Adını söylemek yasaktı. Bunu her yaptığımızda dayanılamaz cezalar alırdık.Artık ondan korkmuyordum. O yüzden kıkırdayıp cevapladım.
"Senin benimle savaşacak cesaretin olduğuna göre, benim adını söylemem çok normal değil mi CLİFFO?" Hızlı hızlı verdiği nefesini duyuyordum.
"Bunu yanına bırakmayacağım. Artık geri dönüşün yok. Bu kesin bir savaş demek. Tek bir sayı daha alırsam işin biter. Bana dönmek zorunda kaldığındaysa seni birine köle olarak vermeyi düşünüyorum."Zavallı cliffo beni hep aynı şekilde tehdit ediyordu. Birine köle olarak vermek.... küçükken en çok korktuğum şeydi çünkü bir keresinde kızlardan birini yaşlı bir adama köle olarak verdiğini söylemişti. Altı ay sonra kızı sokakta gördüğümüzde tek kolu yoktu. Bundan ölesiye ödüm kopardı. Ama büyümüştüm. Beni hiçkimseye veremezdi.
"Yanılıyorsun. Artık oyun senin oyunun değil ve kurallar da senin olmaktan çıktı. Şimdi benim sahamda, benimle karşılaşıyorsun. İstersen binlerce sayı al. En son sayımla yerle yeksan olacaksın."Cevap vereceği sırada telefonu yüzüne kapatıp keyifle arkama yaslandım. Grup ve ortağım endişeli bir şekilde bakıyordu. Ama Jin güven verici bir tavırla elini omzuma koymuştu.
"Şu dünyada ödeşmekten daha iyi birşey yok öyle değil mi?" Sorusu beni güldürdü.
"Diğerlerinin aksine,sen bunu feci bulmuyor musun?" Başını hızla iki yana salladı.
"Hayır. O adam bir çocuğun ve benim canımıza kastederek bunları hak etti. Anlattığına bakılırsa kaç çocuğu böyle korkutmuş. Cezasını çekmeli."Başta onu salak sandığım için özür dilemeliydim. Çünkü çok Zeki olmasa da salak olmaktan çok uzaktı. Yalnızca bazen aptala yatıyordu. Onunla geçirdiğim zamanlarda öğrenmiştim. Benim için sorun yoktu. Oyunculuğunu geliştirmesi iyiydi zaten. Böylece daha yükseğe çıkabilir ve cliffoyu delirtmemde bana yardımcı olabilirdi. Ben yeni planım için hazırlanırken herkes bahçeye çıkmıştı. Salondaysa yalnızca o ve ben kalmıştık.
"Haftaya şirkette büyük bir yemek var. Sen de gel." Başımı iki yana sallayarak onu reddettim.
"Ya beni zehirlerlerse?" Haklıydı. Yani istemesem de kabul etmek zorundaydım. Claude onu korurdu. Yumruklar ya da kurşunlardan. Bense onu zehirlerden, bombalardan ve kandırılmaktan korurdum. Kalabalığa girmesi tehlikeli olsa da biz yanındayken tam anlamıyla güvendeydi. O yüzden ona tamam dedim ve ne giyeceğimi düşünmeye başladım.Tamam,az önce eski evini havaya uçurmuş bir ajan olabilirdim ama hala bir kadındım ve nasıl göründüğüme önem veriyordum. Acaba Claude ne giyerdi. Eminim benden daha çok sevdiği ver her gün öptüğü kol kaslarını belli edecek şeyler. Peki Ya Seokjin ne giyerdi? Bunu neden merak etmiştim şimdi be? Arkadaş olmuştuk. Sanırım ondandı. Çok düşünmeye gerek yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehirli Kadeh|Kim Seokjin
Fanfiction*YETİŞKİN İÇERİK Oyun üstüne oyun. Saldırıya savunmayla karşılık vermek gereksizdi. Saldırıya daha güçlü bir saldırıyla karşılık vermeliydik ki,aldığımız hasarın bir anlamı olsun. Onun atacağı her adımı tahmin edebilmiştim. Tahmin edemediğim şey,bi...