STELLA'nın Ağzından
Paytak paytak yürüyerek duştan çıkmıştım. Bütün gün seokjinle vakit geçirmiştim ve oldukça eğlenmiştim. Ama o çok uzun. Boylu olduğu için topuklu giymek zorunda kaldığımdan şimdi ayaklarımın acısından yürüyemiyordum. Üzerime eşofman takımımı geçirirken gülümsedim. Bugün hiçbir kuvvet beni yatağımdan çıkartamazdı artık. Canım çok yanıyordu ve yarına kadar Seokjin ve Claude'un kendi başının çaresine bakması gerekirdi.Odaya yemek söylerken çok aç hissediyordum. Yemeğim çok beklemeden geldiğinde hemen yemeye başladım. Televizyonu da açmıştım ve haberlere bakıyordum. Seokjinin bir haberi çıktığında bir süre ekrana verilen görüntüleri izledim. Çok yakışıklıydı. Hayranlarına sürekli gülümsüyordu ve kibar bir adamdı. Başta ondan hiç hoşlanmama rağmen şu sıralar ona karşı içimde hissettiğim şeyler büyüyüp duruyordu. Durdurmaya çalışıyordum. Beni sevdiği falan yoktu. Onu severek elime hiçbirşey geçmezdi.
Ama bir türlü durduramıyordum. Kusurlarını bulmaya çalıştıkça ona bütünüyle daha çok bağlanıyordum ve zayıflığım olmak üzereydi. Eğer zayıflığım olursa cliffonun beni alt etmesi kolaylaşırdı. Bunu yapmamalıydım. Bir son vermeliydim ama son dedikçe neden kalbim sızlıyordu ki? Bu kadar çabuk nasıl kendimi kaptırabilirdim? Yıllarca hiçkimseye aşık olmamıştım. Şimdi farklı olan şey neydi? Kendimi durdurmak istesem de özlediğim için biten yemeğimi kenara iterek zorla ayağa kalktım.
Yatağıma yürümek bile eziyetti. Telefonumu elime alırken artık kuruyan saçlarımdaki havluyu bir kenara fırlattım. Kilidi açtığımda bir sürü bildirimi görünce şaşırmıştım. Hepsi seokjindendi. Demek ki o da beni özlemişti öyle değil mi? Yüzümde bir gülümseme belirirken mesajlara girdim. Girdim ve başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Cliffo onları bulmuş olamazdı değil mi? İyi olup olmadıklarını anlamak için hızla onu arayıp telefonu kulağıma götürdüm.
İkinci çalışta açıldı.
"Stella-sshiiii!" Bozuk koreceyle Seokjini taklit etmek isteyen kişi sandığım kişi olmasın. Lütfen Tanrım! Lütfen o olmasın.
"Cliffo?" Adını sorarken sesimin titremesine engel olamamıştım. Karşılık olarak gür kahkahasını duyduğumda tiksinti ve korku bütün bedenimi ele geçirdi.
"Ben de ne zaman ararsın diyordum. Sevgilin sana konum bile atmış ama görmemişsin. Ne yazık."Sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes aldım.
"Ne yaptın ona?" Garip bir ses duydum. Bu etin ete çarpma sesine benziyordu. Yumruklarımı sıkarak cevabını bekledim.
"O iyi demek isterdim ama pek iyi değil. Ama seni duyabiliyorlar." Kaşlarımı çatarak anlamaya çalıştım.
"Lar?" Kahkahası kulaklarımı acıtmıştı.
"Claude onu benim yetiştirdiğimi kanıtladı. Şu an yanımda. Ve biliyor musun? Hemen bana gelir af dilersen canını bağışlayacağımın sözünü verdim."İnanamıyordum. Claude bana ihanet etmiş olamazdı öyle değil mi? Ortağım, kardeşim, yoldaşım olan adam tarafından yarı yolda bırakılamazdım değil mi?
"Yalanlarına karnım tok orospu çocuğu. Onları bırak. Aksi takdirde yapacaklarımdan ben sorumlu değilim." Tekrar kahkaha attı.
"Demek yalan ha? Kendin sor. Claude, yaramaz kardeşin seninle konuşmak istiyor." Claude un kıkırdamasını duyduğumda irkildim.Gerçekten yapmıştı öyle değil mi? Seokjini ona vermişti ve onun yanına geçmişti.
"Ne istiyorsa yap kardeşim. Bizden daha güçlü." Cliffo onaylar mırıltılar çıkartınca yumruğumu duvara geçirdim. Bana ihanet etmişti. Kardeşim. Bana. İhanet. Etmişti. Bunu ona ödetecektim. Ama önce sevgilimi kurtarmalıydım.
"Seokjin'i bırakın orospu çocukları. Dünyanızı başınıza yıkarım. Ona bir kere bile dokunursanız kolunuzu koparırım. Beni duydunuz mu?" Kendimi tutamayıp bağırdığımda yine gülüştüler.Bu sesi duyduğumda midem bulandı. Ne iğrençti.
"Eğer hemen gelir ve önümde diz çökerek affetmemi istersen onu bırakır ve canını bağırlarım kızım. Yaptığın herşey benim için bir yaramazlık demek olur ve cezanı çektikten sonra üçümüz yine eski günlerdeki gibi devam ederiz." Acı kahkaham ben izin vermeden ağzımdan kaçtığında şaşırmıştım. Karşıdaki adamın da şaşırdığına emindim."Birinin canını yalnızca Tanrı bağışlayabilir Cliffo. Claude'a söyle, ikinizi de bulup canınıza okuyacağım. Eğer ona zarar verirseniz hepinizi sikerim. Beni duydun mu?" Gülüşleri kesildiğinde memnun bir şekilde duvara bir yumruk daha geçirdim. Sakin olamıyordum amına koyayım!
"Gel de bizi bul ufaklık. Gördün mü Seokjin, onun seni sevmediğini söylemiştin. Sence sevmeyen biri böyle şeyler söyler mi?" Ardından bağlı bir ağızdan çıkan sesler duydum. Şimdi analarını sikmiştim işte."Sizi bulacağım. Ve bu süre zarfında ona yaptığın herşeyin bin katını yaparım sana. Beni duyuyor musun ibne? Bin katını." Cevap vermeden telefonu yüzüme kapattıklarında sinirde çığlık attım. Kardeşim bana ihanet etmişti ve sevdiğim adam düşmanımın elindeydi. Düşmanımın elinde. Seokjin.... eğer ona birşey olursa bütün dünyayı yakardım. Neden böyle hissediyorum bilmiyordum ama yakardım. Onu sevmediğimi söylemişti. Onlara onu sevmediğimi söylemişti. Çünkü lanet olsun ki defalarca kendimi durdurmuştum. Ama artık durdurmayacaktım.
O orospu çocuklarına hayatı zindan edecektim. Seokjin de onu kurtardığımda onu sevdiğimi görecekti öyle değil mi? Telefonuma mesaj geldiğinde sinirle açıp baktım. Seokjin, ağzı bantlıydı ve yüzü şişmişti. Öfke bütün benliğimi ele geçirirken tek yapabildiğim sakinleşmek için duvara ardı ardına yumruklar atmaktı. Küçük çantamın gizli bölümündeki bıçakları çıkartırken ayakkabılarımı giydim.
Artık ayaklarım acımıyordu. Yalnızca kalbim acıyordu ve kalbim acıdığında en hızlı ben koşardım. Çocuklara herşeyi anlatıp yardım istemeliydim. Başka çarem yoktu. Tek başıma başaramazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehirli Kadeh|Kim Seokjin
Fanfiction*YETİŞKİN İÇERİK Oyun üstüne oyun. Saldırıya savunmayla karşılık vermek gereksizdi. Saldırıya daha güçlü bir saldırıyla karşılık vermeliydik ki,aldığımız hasarın bir anlamı olsun. Onun atacağı her adımı tahmin edebilmiştim. Tahmin edemediğim şey,bi...