SEOKJİN'in Ağzından
Kalabalığın arasında sıkılmış bir şekilde Claude hyunga yaslanmıştım. Aynı şirkette çalışsak da insanlar sürekli beni ilk kez görüyormuş gibi davranarak gelip tanışmak ve fotoğraf çekinmek istiyordu. Yakışıklı olduğumu biliyordum ama insanlar yüzüme söyleyince hep utanırdım. Çoğu kişi egoist olduğumu düşünüyordu. Bense olanı söylemekten başka birşey yapmıyordum.Bu koca kalabalık öyle boştu ki kusasım geliyordu. Şu an sahnede armyle birlikte olmak için neler vermezdim. Zaten sevdiğim tek kalabalık da oydu. Ünüm için kendi yetiştirdiği kızdan intikam almak isteyen eski bir ajan tarafından öldürülmeye çalışılıyordum. Ama düşündüğüm şeylere bakın.
Stellaya güvenim tamdı. Her ne kadar başta yıldızlarımız barışmamış olsa da beni koruyacağına emindim. Arkadaş olmuştuk ve onun o soğuk yılan görüntüsünün altında yavru bir köpeğe benzeyen biri vardı. Ayrıca mükemmel yemekler yapıyordu. Sadece çok azcık tadabilmiştim ama buna emindim.
Güzel bir kadındı. Ama öyle herkeste olan cinsten değil. Soğuk ve korkutucu bir güzelliği vardı. İdeal tipim tatlı kızlardı ama o dışarıdan ölümüne vahşi görünüyordu. İçindense her filme ağlayabilen bir bebek çıkmıştı. Yavaşça, daha doğrusu ışık hızı demeliydim sanırım çünkü henüz bir ay bile olmamıştı,ilgimi çekmeye başlıyordu. Ondan hoşlanırsam bunu nasıl karşılayacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu ama sonuçta ikimiz de yetişkin insanlardık.
Başından aşkın olan işlerini biraz olsun hafifletmek için var gücümle çalışıp gözünün önünden ayrılmıyordum. Neredeyse her akşam farklı yemekler deneyen ben,onsuz yemek bile yemiyordum ki bu benim için çok büyük bir şeydi. O da en az benim kadar yemekleri seviyordu. Zaten asıl mesleği de aşçılıktı ve söylediğine göre bu iş bittiğinde ve güvende olduğumda aşçılığa devam etmek istiyordu. Buranın en iyi restoranında işe başlaması için gerekirse bizzat rüşvet verirdim ama bunu ona söylemedim.
Kardeşi yerine koyduğu küçük Nikosunun ölümüne Claude hyungtan daha çok üzülmüştü. Aslında oldukça kırılgan biriydi ama bunu saklamak konusunda müthiş bir yeteneği vardı. Aslında bence asıl yapması gereken meslek oyunculuk olsa da işine karışma hakkında sahip değildim. Buraya gelmek istememesine rağmen yalnızca başımı belaya sokarım diye korktuğu için geliyordu. Buradan onun da bana ilgisi olduğunu çıkartmak istiyordum ama bencillik olurdu. Koruması gereken biriydim. Biraz ayak bağı olduğum su götürmez bir gerçekti.
Ama herşey bittiğinde ona randevuya çıkmayı teklif etmek istiyordum. Nedense,içimdeki his uyumlu bir çift olacağımızı söyleyip duruyordu. Ve ben sürekli kendimi o bakmadığı zamanlarda onu izlerken buluyordum.
Kapıdan içeri giren bedenle diğer herkes gibi benim de bakışlarım ona döndü. İnsanların onun hakkında söylediği şeyler kulağıma bir uğultu gibi gelmeye başlarken gözlerimi bir an olsun üzerinden çekemiyordum. Giydiği altın sarısı askılı mini elbisesi oldukça cüretkardı. Beyaz teni,neredeyse sarı gözleriyle öyle uyumluydu ki o elbise,onu bir daha giymemesini diledim. Bazı güzellikler sadece bazı kişilere özel olmalıydı. Aynı onun da bana özel olması gerektiği gibi.
Elbisesinin önü dolgun göğüslerini sergiliyordu. İnce beli onu tutmam için yalvarır gibi o yürüdükçe kıvrılıyordu. Dolgun kalçalarının da belinden bir farkı yoktu. Normalde dümdüz yürüyen kadın topuklu ayakkabı ve mini bir elbiseyle podyum mankeni gibi süzülmeye başlamıştı. İncecik uzun boynu insanı günaha davet eder gibiydi. Dudağına sürdüğü kırmızı rujun tadını merak etmeden edemedim. Ellerimi uzun bacaklarında gezdirsem ne hissedeceğimi merak ettiğim gibi.
Gözlerimiz buluştuğunda nefesimin kesilmesine engel olmamıştım. Uzun zamandır hayatımda kimse olmadığı için yakınırken aradığım kadının başta gıcık olduğum o kişi olacağını bilemezdim. Aradığım kadın.... o olduğunu anlayabilmem için diğer herkese karşı duvar gibi olan yüzünün beni gördüğünde aydınlanması gerekmişti. Ama anlamıştım işte.
"Ne bakıyorsun öyle tren görmüş öküz gibi?" Ani sorusu beni şaşırtsa da kendime gelir gelmez kahkahayı basmıştım. Espri anlayışı bile bana uyuyordu bu kadının. İlgimi çekmemesi nasıl mümkün olabilirdi ki?
"Elbisen gözlerimi aldı başka yere bakamıyorum bu ne böyle disko topu musun sen?" İstifimi bozmadan verdiğim cevapta ileri mi gittim diye düşünmeden edemedim. Sonuçta bir idol olduğum ve o da kıçımı kurtaran kadın olduğu için direkt asılamıyordum.Korktuğum olmadı. O da kahkahayı bastı ve koluma bir tane geçirdi. Eli de amma ağırdı ha.
"Hadi gel yemek yiyelim çok açım ben." İşte benim kadınım böyle olmalı diye düşünürken sessizce onu takip ettim. Masalardan birine oturmuş ve bir sürü yemek sipariş etmişti. Gerçekten bir sürü. Bu kadar yemeği yalnızca ben yiyebilirim sanıyordum ama yanılmıştım. Çünkü karşımda ikinci bir ben vardı. Sırasıyla kırmızı et,iki porsiyon patates püresi, bir porsiyon tavuklu salata,bir porsiyon spagetti ve son olarak da tatlı yediğinde şoktan kocaman açılmış gözlerimle onu izledim.Arkasına yaslanırken çatalını gürültülü bir şekilde tabağa bıraktı.
"Hiç de güzel değildi." Tabağında kırıntı bile kalmamışken bunu söylemesi garipti. Yüzümde şaşkın gülümsememle öylece ona baktım.
"Herşeyi yedin. Haksızlık etme." Rahat bir tavırla omuz silktiğinde dekoltesi biraz daha büyümüştü. Gözlerimi kaçırmak ve daha iyi görebilmek için yaklaşmak arasında savaşırken gözlerimi kaçırmayı seçmek zorunda kaldım. Aksi takdirde beni zehirlemez, hayatı bana zehir ederdi."Yemeğin ziyan olmasından hoşlanmam. Elektrik süpürgesi gibi çektim o yüzden." Tanrı aşkına, şu kızın benzetmeleri! Gülerken tabağıma baktım. Herşey duruyordu. Onu izlerken doymuştum resmen.
"Sen de yesene." Onu başımla onaylayıp etimden büyük bir parça keserek ağzıma attım. Oldukça kuru ama kanlıydı. Nasıl aynı zamanda ikisi birden olabilirdi ki?
"Haklıymışsın. Gerçekten kötüymüş." Dedim yüzümü buruşturarak.Hızla yerinden kalkıp elini bana uzatınca ona baktım.
"Hadi gel, sana sizin evde güzel bir yemek hazırlayayım. Ayrıca içeriz de." Şaşırsam da kalkıp elini tuttum ve kimse görmeden bizi dışarı sürüklemesine izin verdim. Benim için yemek yapacağı düşüncesi çok hoşuma gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehirli Kadeh|Kim Seokjin
Fanfic*YETİŞKİN İÇERİK Oyun üstüne oyun. Saldırıya savunmayla karşılık vermek gereksizdi. Saldırıya daha güçlü bir saldırıyla karşılık vermeliydik ki,aldığımız hasarın bir anlamı olsun. Onun atacağı her adımı tahmin edebilmiştim. Tahmin edemediğim şey,bi...