Saatime baktığımda akşam olduğunu görüp heyecanla siyah eşofman takımımı ve kafama taktığım şapkamı düzelttim. İşten çıktığım gibi otele gelmiş ve kamufle olmuştum. Birazdan ortağım sözleştiğimiz kafede olacaktı ve ben oldukça heyecanlıydım. İşimle ilgili sevdiğim tek şey geliyordu. Her zamanki gibi ortalığın tozunu dumanına katacaktık. O benim gibi değildi. İşimizi seviyordu. Birilerinin ağzını yüzünü dağıtmak hayattaki en büyük zevkiydi.
İç çekerek oturduğum sandalyede dikleştim. Keşke birlikte bu işi sonlandırmanın bir yolunu bulabilseydik. O normal bir koruma olurdu, ben de başarılı bir aşçı. Ama hayallerimiz her zaman gerçekleşemiyordu. Keşke hep gerçekleşselerdi. Büyük hayallerim yoktu. Bütün gün patates soğan doğrasam da mutlu olabilirdim ama fazla gizlilik beni yormuştu. Tehlikeyi severdim ama bıkmıştım.
Kafenin kapısından zorlukla geçen geniş bedeni görür görmez gülümseyerek ayağa kalktım. Ondan başka kimse bir kapıdan bu kadar sesli geçemezdi. Adımları hızla bana yöneldiğinde ben de ona adımlayıp kendimi güçlü kollarına adeta savurdum. Sıkıca sarılıp bana kardeşten öte olan bu adama olan özlemimi biraz gidermeye çalışırken onun tarafından havada döndürülüyordum. Birbirimizi 6 aydır göremiyorduk çünkü farklı ülkelerdeki görevlere gönderilmiştik.
Ayrıldığımızda masaya otururken beni de yanına çekti. Nefes nefese kalmıştı. Civciv sarısı saçları alnına düşmüştü. İki küsür metrelik boyunun izin verdiği ölçüde rahat görünüyordu. Bebek mavisi gözleri boncuk boncuk bana bakıyordu. Omuzları neredeyse benim boyum kadar olduğu için omzunun üzerinden kafeyi görmem imkansızdı. O omuzlarla eyfel kulesini bile kapatabileceğine emindim.
"Duydum ki, gerçek mesleğini yapmaya başlamışsın." Yüzündeki sinsi sırıtışla söylediği şey beni güldürdü. Şaşırmamıştım. Ekibin beyni bendim ama o ne yaptığımı hep bilirdi. Beni çok iyi tanıdığından mı yoksa gizlice beni takip ettiğinden mi, bir türlü çözememiştim.
"Eh, mecburdum." Başını aşağı yukarı salladı.
"Korumalığını yapacağım herif nasıl biri?" Bir düşünelim. Pek Zeki olmayan sıradan bir tipti.Tamam yakışıklıydı ama tek başına hiçbir işe yaramazdı. Kendini bir kelebekten bile koruyamayacağına emindim.
"Veledin teki bence. Biraz gıcık bir tip. Dövmemeye dikkat et." Dudağının kenarı alayla yukarı kıvrıldı.
"Yakışıklılığı seni etkilememişe benziyor." Gözlerimi devirerek gelen içeceğimden büyük bir yudum aldım. Kim seokjin'den hangi aptal etkilenirdi ki?
"Yakışıklılıkla etkilenseydim senden 900 kere hoşlanmam gerekirdi." Gülerek koluma bir tane geçirdi. Hafifçe geçirmişti ama sarsılmıştım."Sağ ol dostum. Ama yakışıklılığım değil gücüm sayesinde hayatta kaldım." Doğruydu. O tanıdığım en güçlü insandı. Tek eliyle hiç zorlanmadan büyük bir masa kırdığına şahit olmuştum. Ayrıca ülkemdeki evim için aldığım üçlü kanepeyi de tek başına taşımıştı. O iyi bir hamaldı.
"Yarın Seokjinle birlikte çalıştığım yere geleceksin. Servisi bizzat yapacağım." Kaşlarını çatarak soran bir bakış attı.
"Bu kadar kısa bir süre içinde işi nasıl aldın?" Yüzümde sinsi bir sırıtış peydahlanırken arkama yaslandım.
"Kardeşim, beni hiç tanımamışsın." Aynı şekilde arkasına yaslandı.
"Sen manipülatif bir piç kurususun ufaklık."Eh, doğru söze ne denirdi ki? Beni şu hayatta en iyi tanıyan kişi oydu. Haksız da sayılmazdı zaten. Ama iyi bir manipüle yeteneğim olmasaydı patron beni seçmezdi. Bazen, artık beceremiyormuş gibi davransam mı diye düşünmeden edemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehirli Kadeh|Kim Seokjin
أدب الهواة*YETİŞKİN İÇERİK Oyun üstüne oyun. Saldırıya savunmayla karşılık vermek gereksizdi. Saldırıya daha güçlü bir saldırıyla karşılık vermeliydik ki,aldığımız hasarın bir anlamı olsun. Onun atacağı her adımı tahmin edebilmiştim. Tahmin edemediğim şey,bi...